ÖĞRETMEN GÜLAY AKSOY’UN ANILARI -3-

Okul yıllarım ve edebiyat sevgim
Evimize yakın Atatürk İlkokulu varken beni Şehit Cemal Okulu’na verdiler. Annem, babam, halalarım Şehit Cemal’de okumuşlardı. Babam beni bu okula kayıt ettirdi. Okulun ilk açıldığı gün babam ile geldik okula. Bahçede sıra olduk, sınıfımıza çıktık. Babam sınıf kapısında bekliyordu. Sıramıza oturduğumuzu gördü, el sallayarak vedalaştık
Çok mutluydum!
Öğretmenimiz Vahit Bursalı’ydı. Kızı Vicdan Bursalı da sınıf arkadaşım olmuştu. Bir an önce okuyup yazmak istiyordum. Öğretmenim yazılarımı ve yaptığım resimleri çok beğeniyordu. Nihayet kısa sürede okumayı, yazmayı öğrendim. Evde Şeyma ablam öğretmenim idolümdü, okurken ses tonumu nasıl kullanacağımı ablamdan öğrendim. 1. sınıfta okuma yaptığım zaman öğretmenim müdür Necati Bey’e götürür okuma yaptırırdı. Müdürümüz de beni birer kırmızı kalem vererek ödüllendirirdi.
4. sınıfta okulumuza Gazi Okulu’ndan, evleri Şehit Cemal’e yakın olan öğrenciler geldi. Öğretmenimiz değişti; Remzi Cantürk oldu. Bir yıl da Remzi öğretmenle geçirdik. 5. sınıfı çok güzel mandolin çalan ve müzik zevkimi aşılayan İsmail Sönmez öğretmenimizle tamamladık. Bana da bir mandolin alındı ve İsmail öğretmenimden kurs aldırdılar. Bayramlarda şiir okurdum İskele Meydanı’nda.
5. sınıfa gidiyordum. Gemlik’e Umurbey doğumlu Cumhurbaşkanı Celal Bayar geldi. Bizler de İskele Meydanı’nda Çınarlı Kahve’nin olduğu yerde sıra olduk. Okul müdürü Necati Bey evlerden getirdiğimiz bir demet gülü elime tutuşturdu. Ben de cumhurbaşkanının elini öperek gülleri verdim. Aklımda kalan çilli, tombul elleri hiç unutmadım.
İlkokul bitti, ortaokula yazıldım. Okulumuz şimdi Paşa Konağı olan 3 katlı Rumlar’dan kalma eski bir yapıydı. Türkçe ve müzik derslerinde matematikte çok başarılıydım. Halil Bey Türkçe öğretmenimizdi, çok seviyordum. Yazdığım kompozisyonları panoya asardı. Evde yazdığımız kompozisyonlar önce ablalarımın kontrolünden geçerdi. Matematiğim de iyiydi, mahallemizde benden küçük orta 1. sınıf çocuklarını çalıştırırdım.
5. sınıfa gidiyordum, kardeşim Halide doğdu. Kocaman çok güzel bir bebekti. Kalabalık evde iş yapmakla uğraşan, yorulan anacığıma yardım olsun diye ve severek Haliduş ile ilgilenmek bana düşerdi. Sırtımda taşırdım, yanımdan ayırmazdım bahçede, sokakta.
Bir gün amcamın oğlu Adnan’la oynarken ayağına taş düştü ve baş parmağı patladı. Kan revan içinde sırtıma aldığım gibi Balıkpazarı’nı aştık, Doktor Seyfi’nin orada eczacı vardı oraya pansumana götürdüm evdekilere hiç sormadan. Başarmıştım, parmak sarılı eve döndük.
‘Nafiye yengem’ dedim, Ömer amcamın eşi, Adnan ve Naloş’umun anneleri. Nafiye yengem Atatürk Okulu’nun oradaki durağın karşısındaki iki bitişik ahşap evin kızı. Babası Besim Albay. Ömer amcam Sunğipek’te memur. Nafiye yengemle evliliklerinden Nalan 4, Adnan 2 yaşında çocukları oldu. Anlaşamadılar, ayrıldılar. Beş biz, iki de onlar artık yedi kardeştik, birlikte büyüdük.
Amcam sonraları Mefaret yengemle evlendi ve Adapazarı’na tayin oldu. Tayfun’umuz dünyaya geldi. Nalan, Adnan ve Tayfun’um Adapazarı’nda yaşadılar. Bizlere yazları tatilde geldiler.
İhsan amcam Gölcük’te (Hanifi Albay’ın katkılarıyla) asker oldu. Eşi Sevgi yengemle orada tanışıp evlendiler. Balıkpazarı’nda deniz kenarında evlerde oturmuşlar. Evimizin bahçesine evlerinin temeli atılmış, Ömer amcamdan boşalan odaya onlar yerleştiler. Semen, Necdet ve Nedret kardeşlerimle yaşamaya başladık. Sevgi yengemi çok seviyorduk. Bize anne oldu. Annemle de çok iyi anlaşmışlardı. Beraber yiyip içiyorduk. Semen, Necdet ve Nedret amcamızın çocukları. Evleri bitince taşındılar, aynı bahçe içindeydik.
Bu hengamelerde ortaokulu bitirdik. Öğretmen olan Ayten halam ve Feride halamın kızı Ülker ablam idolümdü. Öğretmen olmayı kafama koymuştum ortaokuldayken. Mahallenin çocuklarına ders çalıştırır ve çok mutlu olurdum. Bursa Kız Öğretmen Okulu sınavına girdim, haber bekliyordum…
Öğretmen okulu sınavında iyi bir puan alarak mülakata gittim Bursa’ya. Okul Muradiye’de idi. Bursa Kız Öğretmen Okulu. Çok heyecanlıydım. Öğretmenliği seçme nedenlerimi, aile yapımı sorguladılar. “Tamam kazandın” dediler. Bir sorun vardı; okulda yemekhane gibi ek bina bitmemişti. 20 gün sonra gidecektik. Sağlık raporu, kayıt işlemleri yapıldı.
Eğitimimize meraklı, önem veren babam yirmi günü boş geçirmememi, ilk açılan Gemlik Lisesi’ne misafir öğrenci olmamı istedi. Birçoğu ortaokuldan öğretmenimdi. Eşim Ali Aksoy ile tanışmam da Gemlik Lisesi’nde oldu.
Ali Aksoy ile 20 gün kadar aynı sınıfta okuduk. Sonra benim Bursa’ya okuluma gitmem gerekiyordu. Okul müdürü Raşit Bey edebiyat dersimize geliyordu. Kızı Nilgün’le çok iyi arkadaştık. Ayrılığımıza çok üzüldü, hem sevindi. Bana kitap armağan etti. Sınıftaki arkadaşlarımla vedalaştım. Onlar derse girdi. Ben okuldan çıktım, kapının yanındaki çınar ağacının oraya gelmiştim ki, “Gülay bir dakika” diye bir sesle arkama baktım ve Ali’yi gördüm. Üzgündü, “Gitme kal, beraber okuyalım burada” dedi. Öğretmen olmayı çok istediğimi ve beş kardeş olduğumuz için yatılı okumanın önemini anlattım. Elini tuttum, tokalaştık ve donmuş vaziyette onu orada bıraktım arkama bakmayarak. Bakmaya cesaret edemedim. “Gezmeye geleceğim” diye söz verdim. Aslında Ali’den etkilenmedim değil. Edebiyat dersinde Raşit hocamızla olan konuşmaları, şiir okumaları bende iz bırakmıştı.
GÜLAY’A
Bir bahardı dirildim, görünce gözlerini.
Büyüdüm dal, tomurcuk, duyunca sözlerini.
Sendendir bu açtığım yapraklar ve çiçekler.
Kurusun mu giderek çektikçe özlemini.
Su çekilir sazlardan, akşam iner göllere.
Çatal olup uçmayı unutur yaban kuşlar.
Çıksam bir dağ başına, haykırsam özlemini.
Ali Aksoy, Gemlik Lisesi’nden bu şiirle Gülay’ını Bursa Kız Öğretmen Okulu’na uğurlar.
Gemlik Lisesi’ndeki “Göç” oyununu izlemeye annemle gittik. Ali Aksoy’un Gemlik Lisesi’ndeki “Göç” oyunundaki kapıcı Hüseyin rolünü başarıyla sergilemesi, usta bir sanatçı gibiydi. Hayran kaldık. Ablam, Ali’yi çok seviyor, arkadaş olmam konusunda bana destek oluyordu. Başardı da.
Bursa’da Kız Öğretmen Okulu’ndayım.
Okulun ek binası tamamlanmadığı için 1. sınıflar olarak Altıparmak’taki Yazıcıoğlu Sineması’nın karşısındaki ve şimdi Osmangazi Kaymakamlık Binası’nın olduğu taş binaya yerleştik. Bizden önce bu bina Ticari İlimler Akademisi Üniversitesi’ymiş. Binanın önü ve arkası bahçe, çok yol önü olduğu için bize arka bahçeyi kullandırırlardı. Bahçede bir kantinimiz vardı. Alt katta yemekhane, ortak katta derslikler ve üst katta yatakhanemiz vardı.
Okula, öğretmen ve arkadaşlarıma uyum sağlamam zor olmadı. Bizler orta halli ailelerin çocukları olarak gelmiştik. Yabancı dille eğitim veren ülkemizdeki beş okuldan biriydi. Mezun olduğumda Fransızca konuşur hale gelmiştim.
İkinci ve üçüncü sınıfları Muradiye’deki okulumuzda devam ettirdik. Bahçede üç bina vardı. Okul kapısından girince ilk bina yatakhane ve yemekhane, ortadaki iki katlı küçük bina resim ve müzik atölyesi, karşısındaki bina eğitim gördüğümüz, öğretmen odası müdüriyetin olduğu binaydı. Her ihtiyacımız karşılanıyordu; yeme içmemiz, giyimlerimiz. Ailemiz, sadece bize harçlığımızı veriyordu. Anneciğim oraya geldiğinde, dolmalar, ot köfteleri getirdiğinde arkadaşlarım bayram yapardı.
Öğretmenlerimizin çoğu köy enstitüsü çıkışlıydı. Edebiyat öğretmenimiz Rabia Hanım ve fizikçimiz Olcay Hanım, resimcimiz Aliye Hanım ve diğerleri harika öğretmenlerimizin bize katkıları çoktur. Hayata hazırladılar. İlkokulda mandolin çalmayı öğrendiğim için müzikte hiç zorlanmadım. Müzik odasının anahtarı bendeydi. Piyanonun başına oturur, akordiyonu elime alır, “Yıldızların altında” parçasını çalardım. Koroda idim. Yabancı konukların okulumuzu ziyaretinde sunuculuk yapar, sınıflar arasında münazaralarda görev alırdım.
Edebiyat öğretmenimle birbirimizi severdik. Çarşı izinlerinde simitçi çocuklarla, Koza Han’daki antikacılarla, havlucularla, ayakkabı boyacılarıyla yaptığım röportajlar okul gazetesinde yayınlanırdı. “Edebiyat bölümlerine İstanbul’a git” derdi Rabia öğretmenim. Rabia öğretmenim Divan Edebiyatı’nda çok başarılıydı.
Son sınıfta Olcay öğretmenim beni FKB’ye gitme konusunda çok etkiledi. Kimya dersinde çok iyiydim. Tercihimi FKB’den yana yaptım. Eğitim enstitüsü sınavlarında Ankara Gazi Enstitüsü’nü kazandım ve o yaz çok büyük hata yaptığımı anladım. Kayıt yaptırmaya gitmedim. Edebiyat bölümünde okumalıydım.
Ali Aksoy da İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisi olmuştur. İstanbul Hukuk’ta başarısıyla, duruşuyla hocasının dikkatini çekmektedir. Hocası Anayasa Prof. Tarık Zafer Tunaya’dan yanında asistan olması teklifini alır. Memleket özlemi, bu teklife engel olur. Şu son yıllardaki tek pişmanlığımdır. Keşke kalsaydık. Her şey çok güzel olurdu diyorum.
Okulum bitmişti. Temmuz ayında yolluklarımız verildi. Gemlik Kapaklı Köyü’ne müdür olarak tayinim çıktı. 4 Ekim 69’de eşim Ali ile yüzüklerimiz takıldı aile arasında.
KÜÇÜKKUMLA
Küçükkumla, Kapaklı’dan sonra 2 yıl çalıştığım yer. Köyiçi girişindeki yeni bina okulumdu. Köy, Gemlik’e 5 kilometre uzaklıktaydı. Okul 5 sınıf idi. Okul Müdürü Cemil Bey ve öğretmen eşi Aysel Hanım bizi çok güzel karşıladılar. Ben, Gemlik’e tayin olmuş bir öğretmen arkadaşın 4. sınıfını aldım.
Annemin babaannesi Emine ninem bu köydendi. Emine nineyi Adana’daki dedemizin yanına göndermedikleri için Kumla’da ikinci evliliğini yapmış, çocukları olmuş. Torunlarının çocukları olan Fatma, Metin ve Çetin’i okutmak da bana düştü.
Kumla’ya beraber tayin olduğumuz Hacer arkadaşımla beraber ev tuttuk okula yakın yerden. Öğretmen arkadaşlarımız Sevgi ve Oya da ev tutmuşlardı. Biz kızlar çok iyi anlaştığımızdan her gece birimizin evinde kalıyorduk. Okula ve evimize yakın Tarım Kredi Kooperatifi lojmanında kalan Raif abi ve ailesi en çok ziyaret ettiğimiz kimselerdi. Bizi sahiplenmişlerdi. Onların az ilerisinde Bengü Kavlak, Hacer ve Filiz arkadaşlarım, Üremiş ailesinin kızları olan güzel insanlarla iyi kaynaşmıştık. Anne ve babaannesini çok sevmiştim.
Çoğu günler Gemlik’ten gidip geliyorduk okulumuza. Bizi evimizde ilk ziyaret eden Çağlayan’a yakın oturan Meşkure teyzem (Hüseyin dedemin kardeş çocukları oluyormuş) ve kızları oldu. Çakır gözlü Meşkure teyzem ve kızları en çok ziyaret ettiklerimdi.
Kumla’daki akrabalarımız, Malatya Pansiyon’un sahipleri ananemden akrabalarımız. Kavlaklar’ın Hüseyin dede, Çağlayan’a çıkarken solda dere kenarında oturan Meşküre hala, eşi İsmail Baykal ve Arzu Şen Karataş’ın dedesi Cevdet dede ile annemin babası Hüseyin dedemiz, kuzen oluyor.
Kızlarının çocukları Şadiye ve Ali öğrencim oldu. Oğlu Faik abi anneme çok benziyordu. Onun da kızı Işıl ve oğlu Mehmet öğrencim oldular. Bir gün derste akrabalık konusunu işliyordum. Çoğu öğrencim akrabam olarak kendini tanıttı. Bugüne dek bilmediğim akrabalarımla tanışıyordum.
Nezaket teyzem Almanya’daydı. Oğlu Ahmet annemde, Gül’ü de Kumla’ya yanıma almıştım ve okula başlatmıştım. Kumla, Kapaklı gibi değildi; çocuklarını okutuyorlardı. Kızları okutmazlar, çok küçük yaşta evlendirirlerdi.
Köyde iki yıl kaldım. Nişanlılığımızın 3. yılında benim evlilik hazırlıklarım başladı. Tayinim çıksın, sıraya gireyim diye 4 Mart’ta Gazi İlkokulu’nda nikahım oldu kalabalık arasında. Tayin istedim İstanbul’a. Ali Aksoy hukuk sona geçmişti ve o yaz Kumla’daki görevim de sona erdi.
Ali’nin ailesi Gemlik’teki evimize geldiler evlenme tarihini belirlemeye. Mustafa babam, bayram öncesi bana bayram hediyeleri almaya gelirdi. Gemlik’e manifaturacılara girdiğimizde “Gelinime kumaşların en iyisini çıkar” derdi. Her alışverişte aynı tutum. Yıllar geçti, o alışveriş yerindeki amcalar “Seni yine öyle çok seviyorlar mı?” diye sorarlardı. Biz, iki aile birbirimizi gerçekten çok sevmiştik.
Mustafa babam, “Çocukları bu yaz evlendirelim. Ali de zaten kirada, maddi destek olurum. Yeter ki beraber olsunlar” diye söz verdi aileme. 08.08.72’de Gazi Okulu’nun bahçesinde düğünümüz oldu. O zamanlar Gemlik’te pek düğün salonu yoktu. Sunğipek vardı çalışanları için. Bursa Kız Öğretmen Okulu’ndan çoğu arkadaşım gelmişti. Düğün bahçesi dolup taştı. Çeyizim Yeniköy’e gitmişti. Bir buçuk ay orada oturduk.
Ayrılma zamanı geldi. Tayinim Avrupa yakasında demiryoluna yakın Taştepe İlkokulu’na çıkmıştı. Alim ile İstanbul’a gittik, okulumu gördüm. Gültepe semtinde camekanlı girişi ev diye anılan evin alt katını gördük ve tuttuk. Aynı günün akşamı Yeniköy’e döndük.
Taştepe’de öğretmenlik günlerim
İstanbul Taştepe’de 1972’de göreve başladım. Demiryolu işçilerinin çocuklarının öğretmeni olmuştum. İlk toplantıda velilerimin birkaçı işçi kıyafetleriyle gelmişlerdi. Çocuklarının mutlaka okuyup meslek sahibi olmalarını dile getirdiler. Çok duygulanmıştım. Kapaklı’daki gibi okul çıkışında derslere devam ettik. Çok çalıştık, birlikte başardık. Güller, Ahmetler, Sabahattinler, Mustafalar ve niceleri okudular. Gurur duydum çocuklarımla.
Biraz o günlerden de bahsedeyim anılarımda.
Taştepe’deki okulumda bir dönem mezun verdikten sonra 1. sınıfı aldım. Okul Müdürü Ziya Bey ve eşi Mürüvet ablam, kızları Neslihan öğrencim oldu. Mezun ettiğim Gül, Ahmet, Aytaç, Mustafa, İlhan, Hatice, Sabahattinler, Safiyeler… Gülizar’dan sonra bu minikler de güzel geldi bana. Taştepe’de Durmuş Karabulut ve Muharrem Kaplan okulumuzda askerliklerini öğretmen olarak yapıyorlardı. Saime, Ayşe öğretmen ve bu arkadaşların Durmuş Bey ve Muharrem Bey eşleriyle de çok iyi anlaşıyorduk. Bu asker arkadaşlarıma plan konusunda destek olmaya çalışıyordum. Plan defterlerimiz üzerinde adım yazılı olurdu. İlk sayfada çok özenerek dil, din, ırk ayrımı yapmadan yapardım planlarımı. Bir gün okula gelen bir müfettiş sınıfıma geldi. Derslerimi dinledi, planlarımı inceledi. “Bursa mezunu musunuz?” dedi. Bu babacan müfettiş nereden anladı acaba bu kalitedeki planları? “Ancak Bursa mezunları yapar” dedi. İşi biten plan defterimi istedi. Memnuniyetle verdim kendisine. Beni çok başarılı bulmuş olmalı ki, İstanbul içine nereye istersem tayinimi yapacağını söyledi. Ben de okul müdürünün okulu bitiren kızları için onların buna ihtiyaçları olduğunu söyledim. Ziya Bey ve eşi İstanbul Ataköy’e tayin edildiler. Bana da başarı belgesi geldi.
Daha önce mezun ettiğim Gülizar, Gül, Aytaç, Gülhan, Ahmet, Nesrinler’in ilk kez ortaokul bölümü açılan, aynı bahçe içindeki okullarında onlarla yine beraber oldum. 2 yıl onların resim ve müzik derslerine girdim. Şanslı çocuklardı, ilkokul ve ortaokulda beraberdik. Artık resimde işi ilerlettik.
DEVAM EDECEK…
-
Bursa Valiliğinde 19 Mayıs Kutlaması
-
Yıldırım’dan Gençlere Coşkulu Festival
-
Göktepe-3 kuyusundan müjdeli haber
-
İstanbul Havalimanı’nda Şok Eden Altın Kaçakçılığı
-
CHP İl Başkanı Yeşiltaş: “Bursa’nın Kaynaklarını Kendilerine Harcadılar”
-
İstanbul’da Tarihi Zirve!