ATATÜRK’Ü ANLAMAK

Köşe Yazıları - 3 Ekim 2023 22:13

1881 – …….

1881’den başlayıp sonsuzluğa uzanan, bir milletin varoluş destanını ilmek ilmek işleyen, her gecenin karanlığını aydınlığa dönüştüren, vatanına feda bir hayat.

Yüreğimizdeki milliyetçilik duygusu ile sahiplendiğimiz, yücelttiğimiz bir komutan değil Atatürk; tüm dünyada örnek alınan sayılan bir lider.

Anlatayım efendim.

ABD Devlet Başkanı  John F. Kennedy:
Atatürk, bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyanın ileri görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır. Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye’nin doğması, yeni Türkiye’nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan ve o zamandan beri koruması, Atatürk’ün, Türk halkının işidir. Şüphesiz ki, Türkiye’de giriştiği derin ve geniş inkılaplar kadar, bir kitlenin kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur.

ABD Devlet Başkanı Franklin Roosvelt:
Benim üzüntüm, bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkan kalmamış olmasıdır.

Fransız Başbakanı Aristide Briand:
Yeni Türk Devleti ile Ankara Antlaşması’nın imzalanması nedeniyle ‘Bizi arkadan vurdu, dağ başındaki haydutlarla, Mustafa Kemallerle anlaştı’ diyenlere Fransız Başbakanının mecliste verdiği cevap: “Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğiniz kahraman Mustafa Kemal ve onun tüm askerleri burada olsalardı, teker teker hepsinin heykellerini dikerdik. Böylesine kahraman bir antlaşma imzalamaktan gurur duyuyorum.”

Yunanistan Başbakanı Eleftherios Venizelos:
Bir ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir. Bu olağanüstü işleri yapanlar, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır. Ve bundan dolayı Türkiye övünebilir.

Tanıdığımız, bildiğimiz sadece bize öğretilen değil aslında. Onu anlamak onu tanımak kendi ifadeleri ile: “Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir.”

İnsanlar çoğu zaman söyledikleriyle değerlendirirler. Asıl olan bence yaşam tarzlarıdır; konuşmaları, olaylara bakış açıları, durumlara karşı verdiği tepkiler. Atatürk ’ü ben genelde o anlamda değerlendiriyorum. Sadece yazıların övgüleri ile değil, daha iyi anlatabilmek için çok etkilendiğim olaylarını anlatacağım Atatürk’ün.

Çünkü kahraman olmak, bir askeri görevde üstün performans göstermekle mümkün. İyi bir devlet adamı olmak, görev aldığın dönemde devleti iyi yönetmekle mümkün. Çok başarılı bir komutan olmak, adını tarih sahnesine altın harflerle yazdırmak, bir savaş kazanmakla mümkün. Öğretmen olmak, üniversite okuyup eğitim almakla mümkün.  Ama ATATÜRK OLMAK bunların hepsi ve çok daha fazlası demek.

Aklıma gelen binlerce örnekten sadece 2 tanesini yazıma sığdırabiliyorum.

  1. Cumhuriyetin ilânından sonra İstanbul’da bir resepsiyon verilir. Tüm dünya ülkelerinin elçileri ve ateşeleri de davet edilir. Davet güzel bir şekilde devam etmektedir. Fakat İngiliz Ateşesi olan binbaşının bakışları Mustafa Kemal’in gözünden kaçmaz. Bütün davet boyunca kendisine dik dik bakmıştır ve bakmaya devam etmektedir. Ne olduğunu öğrenmek için yaverini gönderir.

Yaver Mustafa Kemal’e şöyle der:
– Paşam kendisine neden ters bir tavır takındığını sordum. O da bana Mustafa Kemal’in Çanakkale’de babasını öldürdüğünü söyledi.
Bunun üzerine Mustafa Kemal şöyle der:
– Git sor bakalım; babasının Çanakkale’de ne işi varmış?

 

  1. İngiliz Kralı 8. Edward İstanbul’a Atatürk’ü ziyarete geldiği zaman, Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce yaverine “İngiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini yahut bir aşçı bulunuz.” dedi.

Ve nihayet bu sofra merasimini bilen bir zattan öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular. Akşam Kral sofraya oturunca kendisini sarayında zannederek memnun oldu. Atatürk’e dönerek, “Sizi tebrik ederim ve teşekkür ederim, kendimi İngiltere’de zannettim.” diyerek memnuniyetini bildirdi. Sofraya hep Türk garsonları hizmet etmekteydi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük kayık tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildi. Fakat Atatürk krala eğilerek:

– Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim.

10 kasım 1938 saat 09:05’te veda ettiği hayatını anlatması kolay değil, onu tanıyacak kadar hakkında bilgisi olan, yaşamını bilen, ilkelerini benimseyen görüşlerini hazmetmiş biri için. Onu sevmek ardından ağıtlar yakmaktan ziyade; açtığı yolda emin adımlarla yürümek, ilkelerini benimsemek demek, ama zamana göre değişmek, gelişmek demek.

Bugün coğrafi konumu nedeni ile TÜRKİYE CUMHURİYETİ stratejik bir durumda. Üretim açısından ideal, iklim ve ulaşılabilirlik açısından mükemmel bir durumda. Bunları iyi değerlendirmek demek, geleceği daha ideal bir ülke kurmak demek. Atatürk’ü sevmekle her şey bitmiyor yani. Adaletin tesis edildiği, insanların tercihlerine göre, dinlerine göre, ırklarına göre ayrıştırılmadığı bir sistem kurmakla başlıyor aslında.

Ekonominin güçlü olması demek, dünyada ekonomik açıdan güçlü ülkeler arasında olmak demek. Bu da refah düzeyinin yüksek olması, milli gelirin her vatandaşa eşit şekilde dağıtılması demek.

Yaşayan insanlarının güven içinde, huzurla yaşadığı, gelecekle ilgili hayalleri olan bireylerin yetiştiği bir ülke demek.

En çok istediğim şeylerden biri de; birini örnek almak değil, örnek olan bir vatanı bırakmak gelecek nesillere. Örneğin Avrupa Birliği’ne girmek için uğraşmak yerine, standartlarımızı Avrupa Birliği ülkelerinin üzerine çıkarmak.

Ancak bunları yapabilirsek ATATÜRK’ü seviyor, onun ilkelerini anlıyoruz demektir bence.

Kurucu olmanın zorluğunu çekmiş, kaygılarını, acılarını göğüslemiş bir liderden bahsediyoruz. Tabii ki, anlamak, o dönemleri yaşamak mümkün değil ama sadece  birkaç dakika gözlerinizi kapatın ve kendinizi Çanakkale Zaferi’nde hayal edin. Düşmanla aranızda birkaç metre kalmış ve binlerce askere birazdan ölün emri vereceksiniz veya düşman Ankara’ya yaklaşmış, mutlak bir mağlubiyete çok yakınsınız. Bu sadece sizin ölümünüzle sonuçlanmayacak, yıllarca destan yazmış bir TÜRK tarihinin yok olması demek. Ama siz hem savaşırken hem de cephe gerisinde harf inkılabını da yapmak zorundasınız. Kurulacak yeni devlet için cumhuriyeti dizayn etmek zorundasınız. Kurulacak fabrikaları planlamak zorundasınız.

Şuanda büyük hedefler olarak bize sunulan, yıllardır reklamları yapılan yerli uçak; tarih 1925, daha savaş yeni bitmiş, ülke ekonomik olarak yokluğun pençesinde. 16 Şubat 1925’te TÜRK TEYYARE CEMİYETİ kuruluyor. Uçak üretiliyor, yetmiyor yurtdışına satılıyor.

Dünyadaki en büyük ticari ve sanayi yatırımı olarak görülen yerli silah sanayi… Yeni yeni yatırımlarla bir yol alamaya çalışılıyor ama ilk yerli silah fabrikamız 1925 yılında kuruluyor zaten.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. ATATÜRK sadece mozolesine çelenk koymak için değil Anıtkabir’de.

Şu anda, eğer dünyanın sayılı ülkeleri arasında değilsek, bir yerlerde büyük sorunlar var demektir.

Her fani gibi ATAMIZI da sonsuzluğa uğurlamak zorunda kalmış olmanın acısını kalbimizde hep yaşayacağız. Ancak büyüklerimiz kaybedince hep “Onun nasihatleri ile yaşarsan, onu zaten mutlu edersin” derler. Biz de ATAMIZIN gösterdiği ilkeleri başlangıç noktamız yapıp ilerlersek, işte o zaman onu anmış, onu yad etmiş oluruz.

Saygı ve minnetle. Sağlıcakla kalın.

BENZER HABERLER