EMEKLİLİKTE ADALET, CUMHURİYETİN 100. YILINA ÇOK YAKIŞACAK

Köşe Yazıları - 7 Kasım 2023 23:13

Emek… Dünya ve sakini insan var olduğundan beri en değerli ve kutsal kavram. Kıyamete kadar da bu böyle olmaya devam edecek. Adalet ise toplumlar için vazgeçilemez bir temel yapıtaşı. Medeniyetin ilk şartı. Toplumu var eden; barışın, sevginin, huzurun ve mutluluğun anahtarı, başarı ve yükselmenin olmazsa olmazı. İbrahim Tatlıses’in şarkısında söylediği gibi… O yoksa her şey eksik, o varsa her şey tamam… Adalet yoksa hiçbir şey tam değil, ama eğer adalet varsa hiçbir şeyin olmadığı en kötü şartlarda bile kurtuluş için her zaman bir ümit ışığı var. Devleti yönetenlerin sorumluluğu ise toplumun tüm kesimlerine; adaletli ve eşit davranmak, özellikle emeklerinin ve alın terlerinin karşılığını almalarını sağlamaktır. Hz. Ali ne güzel söylemiş “Devletin dini adalettir” diye. “Adalet güzeldir. Fakat devlet yöneticilerinde olursa daha güzeldir.” demiştir peygamber efendimiz de. Yüce yaradan ise affetmeyeceği tek günahın “kul hakkını ihlal” olduğunu bildiriyor ve adalete muhalif bu suç ile karşısına gelinmemesini emrediyor.

Tam da burada sormak istiyorum. İnsan ne için çalışır? Hangi hayal için emek harcar? Beklediği hangi gün için ter döker. Sabrederek neyin mücadelesi uğruna didinip durur? Elbette emekli olup rahata kavuşacağı yarınları için. Dirsek çürüttüğü işyerinde karşılaştığı zorluklar, iş stresi, hak ettiği maaşı alamama, karşılaştığı haksızlıklar, işveren ya da amirinin uyguladığı mobbing, eksik veya hiç olmayan iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri nedeniyle bir iş cinayeti sonucunda sevdiklerini yalnız bırakma korkusu, belki de sevdiği işi yapmıyor olmasına ve hatta ailesine bile yeterli zaman ayıramamasına karşın, tüm bu olumsuzluklara bir tek şey için katlanır… Bir gün emekli olabilme umudu için.

Peki bizim gibi binlerce yıllık şanlı tarih ve köklü bir medeniyete sahip, cumhuriyetinin 100. yılına kavuşmanın haklı gururunu yaşayan bir ülkede; emek ve alın teri gibi kutsal bir konuda nasıl olurda akla hayale gelmeyecek bir adaletsizlik yaşanabilir?

İşte şimdi emeklilik sisteminde yaşanan ve akıllara durgunluk veren bu adaletsizlikten bahsedeceğim size.

Türkiye’ye hiç yakışmayan, hilkat garibesi gibi bir durumdan haberdar edeceğim.

Maalesef ülkemizde her alanda olduğu gibi emeklilik sisteminde de plansızlık faciasının yol açtığı çarpık duruma dikkatinizi çekeceğim.

Her şey devlet idaresindeki hükümetlerin hatalarının, sosyal güvenlik sisteminde ağır bir ekonomik faturaya mal olması ile başladı. Bu fatura elbette zengine değil, bordro mahkumu çalışana ödettirildi. Onlar nasıl olsa hali hazırda el altındaydı. Ne kaçacak yerleri ne de vergi kaçırma imkanları vardı. Sistemde emeklilik yaşı yükseltildi. Pirim gün sayıları artırıldı. Emekli bağlama oranları düşürüldü. Emekli maaşları aşağı çekildi ve kuşa döndürüldü. Bunlar hep gözümüzün önünde ve adım adım yapıldı. Hepimiz, altında kısık ateş yanan tenceredeki kurbağalar misali seyrettik bu yaşananları uyuşmuş vaziyette. En kötüsü de emeklilik hakkını kazanmış milyonların hakkı ellerinden alınarak, geriye dönük bir yasa çıkarılması oldu. Tüm evrensel hukuk kaidelerine aykırı bu adımla, emeklilikte yaşa takılan bir topluluk oluşmasına sebep olundu. Mağdurlar 20 seneden fazla mücadele etmek zorunda kaldı. En sonunda; daha önce de yapıldığı gibi yine bir seçim arifesinde ve yine yüzeysel düşünülerek, asla bu yasayı çıkarmayız denilirken ani bir kararla EYT yasası kanunlaştı. EYT’liler eksikleri de olsa haklarına kavuşma mutluluğuna erdiler.

Ancak bu defa da memleketin başının püsküllü belası plansızlık karabasanı, yeni mağdurların üzerine çöktü.

Neye göre, kime göre, hangi bilimsel yöntemle ve hangi saiklerle belirlendiği anlaşılamayan kutsal gün… 8 Eylül 1999… EYT’de milat kabul edilen bu sihirli gün ve öncesinde sosyal sigorta sistemine dahil olmuşsanız, yani sigortalı olarak çalışmaya başlamışsanız, o zaman seçilmiş kişisiniz ve şans size 32 dişini göstererek gülüyor demektir. 2023 yılının Türkiye’sinde, henüz 40’lı yaşlarınızın başında, 5 bin küsur gün ile emeklilik hakkını elde etmiş, mutlu azınlığın arasında yer almaya hak kazanmışınız demektir. Peki ya bu tarihten bir gün, bir hafta, bir ay, bir veya birkaç yıl sonra işe başlamışsanız. O zaman geçmiş olsun! O tarihte üniversitede okuyor, staj veya çıraklık yapıyor, Büyük Marmara Depremi’nin yaralarının sarılmaya çalıştığı bir dönemde, sigortanız mevcutta çalıştığınız halde işvereniniz tarafından başlatılmıyor olabilir. Hiç önemli değil. Kaybedenler kulübüne hoş geldiniz… Çünkü önünüzde; meşakkatli, zor ve çetin yıllar sizi bekliyor. Gözünüz aydın! Öyle birkaç yıl falan da değil. Dile kolay; erkeklerde 17 yıl, kadınlarda ise tamı tamına 20 yıl. Üstelik yazının başında belirttiğim onca sıkıntıya katlanmak zorunda kalacağınız yıllar bunlar. Bu uzun uzun yıllar boyunca çalışmaya ve emeklilik hayali kurmaya devam etmek zorundasınız artık. Ne kadar kolay söyleniveriyor değil mi? 20 yıl… “Başına gelmeyenin hoşuna gelir.” derler bizim Konya’da. Empati yeteneği olmayanların anlayamayacağı bir adaletsizlik bu.

Yahu kuzulara şah olsa, kurt yapmaz bu taksimatı… 20 yıl ne demek? Bir ömür. Önü ve arkası düşünülmeden, neden olacağı mağduriyetler hesap edilmeden, toplumsal huzur ve iş barışı hesaba katılmadan nasıl böyle bir düzenlemeye gidilebilir?

Kendinden yaşça daha küçük, sigortalılık süresi daha kısa, pirim gün sayısı daha düşük ve ödediği pirim tutarı daha az mesai arkadaşı yanı başında emekli olurken, insanlardan emekli olabilmek için 17-20 yıl daha fazladan çalışması, prim ödemesi ve yıllar yıllar boyunca beklemesi nasıl istenebilir? Bu durumun yaşandığı bir toplumda sosyal adaletten, iş barışından, huzur ve mutluluktan nasıl bahsedilebilir? Bunun haklı bir izahı olabilir mi? Kesinlikle olamaz! İzahı olmayan şeyin ise mizahı olur. Ama bu durumunda da olsa olsa anca kara mizahı olur.

Yazar Hekimoğlu İsmail’in ünlü romanından aynı adla sinemaya uyarlanan ve başrolünü Berhan Şimşek’in oynadığı “Minyeli Abdullah” filminden bir sahne geldi aklıma. Mahpusa düşen mahkum feryat eder ve sesi, soluk renkli mahpus duvarlarında yankılanır “Ulan adalet neredesin?” Hemen bir kodes bilgesi çatallanan sesi ile yanıtlar; “Nerede olacak, Kral Faruk’un koynunda…” Adalet, hikayedeki Kral Faruk’un eşinin adıdır çünkü… Tüm mahkumlar hep bir ağızdan gülerler. Emeklilikte adalete takılanların mağduriyetine yol açan uygulama da anca böyle gülünecek cinsten. Böyle bir düzenleme anca bizde olur denilecek türden. EYT’den faydalanamayan ve kendilerine reva görülen bu adaletsizliği içlerine sindiremeyen mağdurlarda, işte bu sahnedeki mahkum gibi isyan ettiler. “Adalet nerede?” dediler.

Ardından hızla sosyal medya üzerinden organize oldular. Yaşanan haksızlığa karşı ses yükseltmeye başladılar. Sayıları her geçen gün çığ gibi arttı. Kısa adı EMADDER olan Emeklilikte Adalet Derneği’ni kurdular. Dernek oldukça etkin çalışmalar yürütmeye başladı. 81 il ve ilçesinde örgütlendi. Temsilcilikler açtı. Yurt genelinde siyasi partilerle irtibata geçildi. Hazırlanan kademeli emeklilik çalışmasını içeren dosya il ve ilçe başkanlıklarından, TBMM’deki siyasi parti temsilcilerine kadar ulaştırıldı. Ziyaretler yapıldı. Hatta çiçeği burnunda Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan’dan mağduriyetlerinin giderileceği noktasında bir çalışmanın yapıldığı müjdesini de aldılar. Bu müjdeyi almak kolay olmadı elbette. Dernek üyeleri sosyal medyayı tam anlamı ile kasıp kavurdular. Soruna dikkat çektiler. İşyerlerinde örgütlendiler, şehir meydanlarına stantlar açtılar, broşür dağıtıp yeni üyeler kazandılar. Dernek başkanı Mihriban Uğurlu’yu hemen hemen her gün bir televizyon kanalında, ana haber bültenlerinde ya da bir tartışma programında görür hale geldik. En son olarak da İstanbul Kartal’da binlerce dernek üyesi mağdurun katılımı ile büyük bir miting düzenledi. Çok sayıda siyasi de bu mitinge katılım sağladı ve destek mesajları verdi. Mitingdeki coşkulu kalabalığın azim ve kararlılığı görülmeye değerdi. Ortak mağduriyetin bir araya getirdiği binler, emeklilikte adalet taleplerini hep birlikte bir ağızdan haykırdılar. Bu mitinge bende bizzat katılım sağladım. Halaya katıldım ve horona eşlik ettim. Ve orada yaptığım gözlemlerde şunu tespit ettim. Kimle sohbet etseniz, kime sorsanız bir sosyal güvenlik uzmanı edasıyla, detaylı bir biçimde yaşanan mağduriyeti en güzel şekilde aktarabiliyordu. Mağduriyetleri her birini bilinçlendirmişti. Bu elbette EMADDER çatısı altında birleşmelerinin ve örgütlü mücadele etmelerinin sağladığı bir kazanımdı. Gerçekleştirilen miting, derneğin tanınırlığı ve yaşanan mağduriyet hakkında toplumda bir farkındalık oluşmasına büyük katkı sağladı.

Derneğin talep ettiği kademeli emeklilik sistemi; tecrübeli sosyal güvenlik uzmanlarının teknik bilgi ve tecrübesi ile hazırlanmış, tutarlı, uygulanabilir ve Türkiye gerçeklerine uygun bir profesyonel çalışma. Emeklilikte adalete takılan milyonların emeklilik sistemine dahil olurken, sisteme anlık ağır büyük yükler getirmeden, her sene yaklaşık yüzde 2-3 oranında yeni emeklinin emeklilik hakkını elde edeceği, hem adil emeklilik bekleyen çalışan kesime hem de devlet bütçesine dost, orta yol öneren bir çalışma. Kimse kıyak bir emeklilik ve 35 yaşında emekli maaşı beklemiyor devletten. Adalet isterken bile adaletli davranan, hak gözeten, onurlu bir topluluk EMADDER Ailesi.

“Devletin hazinesi adalettir.” der Konfüçyüs. Canı yananın koşacağı ilk sığınaktır adalet. Emeklilikte adalete takılan çalışanlar da devleti yöneten hükümet yetkililerinden müjdeli bir haber bekliyorlar. Hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; “Tüm mağdur kesimlerin sorunlarını çözeceğiz.” dediği bir dönemde.

Ümit ve dua ediyorum ki, cumhuriyetimizin 100. yılına yakışır bir düzenleme ile yeni yasama döneminde, mağdur olan bu kesimin sorunu ivedilikle gündeme gelir ve çözüme kavuşturulur. Bozulan iş barışı yeniden tesis edilir. İnsanlar geleceklerine tekrar umutla bakabilirler. Adalet en kısa sürede tecelli eder. En kısa sürede diyorum çünkü geciken adalet, asla adalet değildir.

O yüzden emeklilikte adalet! Hemen, şimdi!

Kalın sağlıcakla…

BENZER HABERLER