Maraton başladı gözler 2. toplantıda

Gündem - 10 Aralık 2024 17:13

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2025 yılı için uygulanacak asgari ücreti belirlemek amacıyla ilk toplantısını gerçekleştirdi. Toplantının açılışında konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, asgari ücretin anlamına dikkat çekerek, “Aralık ayında belirlenen asgari ücret, genel bir ücret seviyesini değil çalışanlara ödenebilecek minimum ücreti ifade etmektedir” dedi. Asgari ücretin belirlenmesinde üçlü sosyal diyalog mekanizmasıyla hareket ettiklerini vurgulayan Işıkhan, “İşçi temsilcilerinin görüşlerini değerlendiriyoruz, işveren temsilcilerinin düşüncelerini dinliyoruz ve hükümet temsilcileri olarak adalet terazisini dengede tutmaya çalışıyoruz. Ayrıca ekonomik göstergeleri de titizlikle ele alıyoruz” ifadelerini kullandı.

Bu istikrarlı seyrin en önemli göstergelerinden birisidir

Bakan Işıkhan konuşmasının devamında: “Bu kapsamda enflasyon oranı, vatandaşlarımızın satın alma gücü, iş gücü piyasalarının ihtiyaçları, ekonomik büyüme, istihdamın korunması ve artırılması gibi ekonomik ve sosyal koşulları detaylı bir şekilde analiz ederek hem işçi hem de işveren taraflarının memnuniyetini gözeterek adil bir asgari ücret belirlenmesini ümit ediyoruz. Hükümetimiz çalışanlarımızın alın terinin karşılığını almasını sağlamak ve onların refahını sürekli artırmak için çok önemli adımlar atmıştır. Asgari ücrette yapılan artışlar sadece enflasyona karşı bir koruma kalkanı olmakla kalmamış, aynı zamanda vatandaşlarımızın satın alma gücünü artırarak, büyüyen ekonomimizin meyvelerini daha adil bir şekilde paylaşmamıza vesile olmuştur. Sürekli artan refahımız yine, aziz milletimize daha fazla istihdam, daha müreffeh çalışma koşulları ve yükselen bir ekonomi vizyonu olarak geri dönmektedir. Elde ettiğimiz güncel istihdam verilerimiz, emin adımlarla ilerlediğimiz bu istikrarlı seyrin en önemli göstergelerinden birisidir. Orta vadeli program hedefi ile uyumlu şekilde çalışma hayatını güçlendirmeye yönelik attığımız adımlarla ekim ayında istihdam sayımız 156 bin kişi artarak 32 milyon 970 bin kişiye ulaşmıştır. İstihdam oranımız ise 0,2 puanlık artışla yüzde 49,9’a ulaşarak tarihimizin en yüksek seviyesini görmüştür. İstikrarlı ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme için gençlerimizin ve kadınların çalışma hayatında daha fazla rol üstlenmesi için politikalarımızı sürdürmeye, Türkiye Yüzyılı’nı yatırımı, istihdam, üretim ve ihracat hamleleriyle şekillendirmeye devam edeceğiz.

Sermaye ise kalkınmanın motor gücüdür

Türkiye, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde üretimiyle, ihracatıyla, küresel pazardaki iddiasıyla bölgesinde lider, dünyada söz sahibi bir ülke haline gelmiştir. Bu başarı işçilerimizin alın teri ve işverenlerimizin girişimci ruhuyla birlikte elde edilmiştir. İşçilerimiz, Türkiye’nin yükselen gücünün lokomotifi olurken, işverenlerimiz bu gücün yolunu açan ve istihdamı sağlayan aktörlerdir. Birlikte yan yana yürüyerek üretim çarklarını döndürerek ekonomimizin dinamiklerini güçlü tutarak bugünlere geldik. İşte bu nedenle bu toplantılar sadece bir ücret belirleme meselesi değil, emeğin ve sermayenin birlikte güçlendiği bir dengeyi kurma çabasıdır. Bizim vizyonumuzda alın teri kutsaldır. Sermaye ise kalkınmanın motor gücüdür. İkisini bir araya getirmek sadece ekonomik büyümeyi değil aynı zamanda toplumsal dayanışmayı ve refahı da beraberinde getirecektir. İşçinin emeğiyle işverenin yatırım gücünü aynı potada birleştiren bir düzen, Türkiye’nin kalkınma sürecinin de en güçlü hareket noktası olacaktır. Bildiğiniz gibi geleneksel anlayışta işçinin alın teri ile sermayenin bir mücadele ve çatışma içinde olduğu varsayılır. Ancak bu varsayım hem günümüz dünyasının gerçeklerini hem de ülkemizin kalkınma ideallerini hem de kadim medeniyetimizin emeğe bakışını yansıtmaktan uzaktır. Bizler alın teri ile sermayeyi karşı karşıya getiren bu çatışmacı anlayışı reddediyor, emeğin değer gördüğü, alın teri ile sermayenin birbirini tamamladığı bir sistemi inşa etmeyi hedefliyoruz. Çünkü Türkiye’nin büyük kalkınma hamlesini ancak ve ancak işçi ve işverenin el ele verdiği aynı hedef doğrultusunda yürüdüğü bir düzenle gerçekleştirebiliriz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın çizdiği Türkiye Yüzyılı vizyonu, aynı zamanda sosyal adaletin, dayanışmanın ve birlikte büyüme iradesinin güçlü bir şekilde ortaya konduğu bir idealdir.

Türkiye yüzyılı vizyonunda her vatandaşımızın emeği değerlidir

Bizler de bu vizyonda salt ekonomik büyümeyi hedefleyen kuru stratejilerle değil insanı, emeği, alın terini ve dayanışmayı merkeze alan bir anlayışla hareket ediyoruz. Bu anlayışımızın temelinde de milletimizin asırlardır sahip olduğu kadim değerler vardır. Bu amaçla Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde gelişen yerli ve milli uyanışı her alana entegre etmek için gayret gösteriyoruz. Çalışma hayatında da bireyi toplumdan koparmadan dayanışma içinde büyümeyi hedefleyen kendi kültürel kodlarımızdan beslenen yerli ve milli çalışma yaşamı modelini hayata geçirmeye gayret ediyoruz. Bu modelde çalışma hayatında bireysel çıkarları değil toplumsal faydayı esas alan kısa vadeli politikalardan ziyade çalışanlarımızın refahını artıran, bunu kalıcı hale getiren ve devamında toplumsal faydayı gözeten yaklaşımları benimsemek durumundayız. Bu modelimiz inşallah ekonomik büyümenin toplumsal dayanışmayla nasıl birleşebileceğini, toplumsal refahı öncelemenin kalkınmamız için nasıl bir ön şart olduğunu tüm dünyaya gösterecektir. İnsan her türlü yapının öznesi ve temelidir. Dolayısıyla işletmelerin de temelinde insan vardır. İşçilerimiz ve çalışanlarımız vardır. İnsana, yani çalışana yatırım yaptığımız takdirde geleceği inşa edebiliriz. Çalışanın, işçinin mutlu olduğu, geliştiği ve güçlendiği bir ortam işletmelerin de güçlenmesine katkı getirecektir. Bu süreç sadece işletmeleri değil aynı zamanda ekonomimizi, toplumumuzu ve devletimizi de güçlendirecek bir zincirleme etki yaratır. Şöyle ki, bir işletme güçlü bir çalışan grubuyla büyür. Bir toplum işsizlik sorununun yerini istihdam fırsatlarına bıraktığında kalkınır. Bir devlet vatandaşının emeğine saygı duyduğu ve bu emeği koruduğu zaman güçlenir. Bunun yanında birçok iktisadi teori işletmeleri büyütmek adına genellikle işçileri birer maliyet unsuru olarak görür. Bu teorilere göre devletin çoğu zaman piyasa süreçlerine müdahale etmek yerine sermaye birikimini kolaylaştıran bir düzenleyici olarak hareket etmesini öngörür. Biz bu öngörüyü tamamen reddediyoruz. Piyasanın toplumdan bağımsız bir yapıya dönüşmesi en büyük yanılgılardan birisidir. Bu nedenle devletin rolü yalnızca bir düzenleyici olmaktan çıkmalı, işçi işveren tüm vatandaşlarının emeğini, haklarını ve refahını koruyan bir mekanizma haline gelmelidir. Bizler çalışanları sadece üretim sürecinin bir parçası olarak görmüyoruz. Bu sürecin sahibi, öznesi ve dinamosu olarak görüyoruz. Türkiye yüzyılı vizyonunda her vatandaşımızın emeği değerlidir ve bu emek Türkiye’nin kalkınma hikayesinin asli unsurudur. Çalışanların emeğine saygı göstermenin ön şartı, insana yakışır işlerin, adil çalışmanın ve adil ücret politikasının geliştirilmesine bağlıdır. İşverenlerin en önemli sorumluluğu emeğin karşılığını adil bir şekilde vermektir. Yani bir çalışan ortaya koyduğu çaba ve kattığı değer ölçüsünde karşılık almalıdır. Adil ücret ile çalışanların motivasyonu artarken aynı zamanda yükselen verimlilik ve üretkenlik sayesinde işletmenin, sektörün ve nihayetinde de ülkemizin kazancı artar. Bizler insanı yaşat ki devlet yaşasın ilkesini yalnızca bir vecize olarak değil her kararımızın temel prensibi olarak kabul etmiş bir milletiz. Bu ilke emeğe saygıyı, çalışana hakkını zamanında ve adaletle teslim etmeyi gerektirmektedir. Hükümet olarak ülkemizin istihdam politikasını sadece sayısal başarılarla değil niteliksel kazanımlarla da güçlendirme iradesini ortaya koyuyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun toplantıları sonunda belirlenecek olan 2025 yılı asgari ücretin şimdiden aziz milletimize ve ülkemize hayırlar getirmesi temenni ediyor. Bu sürece katkı sunacak tüm komisyon üyelerimize de tekrar teşekkür ediyorum” dedi.

BENZER HABERLER