ÖĞRETMEN GÜLAY AKSOY’UN ANILARI -2-

Köşe Yazıları - 16 Nisan 2025 11:23

DEĞERLİ ÖĞRETMENİMİZ, KIYMETLİ ABLAMIZ GÜLAY AKSOY’UN ANILARI

Annemin seceresi

Zehra Ninem (annemin anneannesi)
Kızı Şehime Karaçalı (anneannem) – İlk eşi Hüseyin dedem (4 yıl evli kaldıktan sonra vefat ediyor)
Çocukları: Sabiha Yar (annem 4 yaşında babasını kaybediyor) – Mahmut Solmaz (2 yaşında babasını kaybediyor)
Sabiha – Cemil Yar çocukları: Şehime – Gülay – Belgin – Kemal – Halide
Mahmut Solmaz çocukları: Hüseyin – Vildan – Gülcan – Hasan
Şehime Karaçalı (anneannem) – 2. Eşi Ahmet Karaçalı
Çocukları: Nezaket teyzem (Hülya, Ahmet, Nilgün, Gül) – Nezahat teyzem (Murat, Mutlu)

Zehra ninem; annemin anneannesi, hatta ikinci annesi. İnebolu doğumlu. Ailesiyle beraber İstanbul’a gelmiş, Üsküdar’a yerleşmişler. Ağabeyleri Üsküdar’da lokanta açıp çalıştırmışlar. İstanbul’a zeytin götürüp ticaret yapan dedemle (Mustafa) Zehra ninemi evlendirmişler. Zehra ninem önce Kumla’da sonra Gemlik’te oturmuş. Bir kızları olmuş, anneannem. (Biz hep Şehime anne derdik) Anneannem 14 yaşında Kumla’ya Hüseyin dedeme gelin gitmiş ve bir yıl sonra annem dünyaya gelmiş. 2 yıl sonra da Mahmut dayım doğmuş.

Şehime annem evliliğinin beşinci yılında Hüseyin dedemi kaybediyor. İki çocuğu ve annesi Zehra ninemle Gemlik’e taşınıyorlar.

Dedem çok çalışkan insanmış. Hüseyin dedemin babası Kumla’da bir olaya karışmış, haksızlığa uğramış. “Uzaklara git” demiş annesi. Büyük dedemin (Hüseyin dedemin babası) annesi Emine nine, kocasını uğurlamış “Ben de gittiğin yere gelirim” diye.

Büyük dede, Adana Osmaneli’ne gitmiş, Elbeyli Çiftliği’ni kurmuş. (Şehime ablam bu işleri iyi takip eder. Yeniköylü Nevzat Şenol’un da oynadığı “Gelincik dizisinde anlatılanlar aynen bizim büyüklerimizin anlattığına benziyor” der)

Büyük dedem, (ablam adını bilir) karısı Emine nineme haber gönderir yanına almak için. Ailesi, tek kız çocuğu diye salmazlar. Yıllar sonra büyük dede, Adana Osmaneli Elbeyli Çiftliği’nde, büyük nine Emine de Kumla’da 2. evliliklerini yaparlar. Her ikisi de çoluk çocuk sahibi olurlar. Emine nine ‘Karadeniz’ soyadını alır. Torunlarının öğretmeni olmak da bana nasip oldu.

Ben evliydim. Mahmut dayım yaşadığı bir şeyi anlattı: Gemlik’te askeri harada askerlik yapan bir genç Mahmut dayımı bulur. Kendisi Adana Elbeyli Çiftliği’nden gelmiş. Dayım “Benim kopyam gibiydi, sarışın renkli gözlü” dedi. Dayım “yine buluşalım” demiş ama asker bir daha gelmemiş. Bize o zaman anlatsaydı, babam onu ziyaret ederdi. Yani bir kan bağımız da Adana’da.

Zehra ninem, çocukluklarından annem ve dayımı çok kollamış. Anneannem ikinci evliliğini Karacaali’den Ahmet dedemle yapmış. Biz torunlarına öz dede gibi davranır, severdi. Zehra ninemin biz torunlarında da emeği çoktur.

Annem de 17 yaşında mahallelerine mübadil gelen ailenin büyük oğlu babamla evlendirilmiş. Babam (Cemil), annemden 11 yaş büyük. Öyle bir baba ki, her zaman gurur duydum canım babamla. Bugün hala “Balıkpazarı’na öyle beyefendi insan gelmedi” denir.

Annemin ilk çocuğu Erol abim (Terzi Yücel abi ile yaşıt ve babalarımız arkadaş, ikisi de Yavuz Gemisi’nde askerlik yapmış) iki buçuk yaşında vefat etmiş. Sevgi ve Aliye ablalarım da, Zehra kardeşim de yaşamamışlar. Kimi yaşında, kimi on aylıkken ölmüş. Ardından Şeyma ablam adaklarla doğmuş. Ben, Belgin, Kemal ve Halide beş kardeşiz.

BABAM CEMİL YAR

Babamın Seceresi

Ali dede (Şaban dedemin babası)
Çocuğu: Şaban dede (babamın dedesi) – Hanife nine (babamın babaannesi)
Dedem Mustafa Yar (babamın babası) – Asiye nine (babamın annesi)
Çocukları: Cemil (eşi Sabiha) – Feride (eşi Ragıp) – Ayten (eşi Muammer) – İhsan (eşi Sevgi) – Ömer (eşleri Nafiye ve Mefaret)
Cemil – Sabiha (babam-annem): Çocukları; Şehime, Gülay, Belgin, Kemal, Halide.

Babaannem Asiye’nin seceresi

Cemalettin (lakabı Zota) – eşi Havva
Çocukları: Fahriye – Asiye – Ali Kadri Gürçay – Osman Gürçay – Lütfiye
Fahriye çocukları: Nebil (Fahriye’nin babası) – Makbule – Müzeyyen (Hürrem, Faik bilgisayar mühendisi, dişçi Ali Peker’in anneannesi) – Kemal
Asiye’nin çocukları: Cemil – Feride – Ayten – İhsan – Ömer
Ali Kadri’nin çocukları: Saliha – Nöber – Fehmiye – Mustafa – Çetin
Osman Gürçay’ın çocukları: Nermin – Nedime – Naime – Hayrettin (Gazeteci ve köşe yazarı Osman Gürçay’ın babası)
Lütfiye: Mediha – Meliha – Muammer – Fuat – Deniz

Yunanistan’dan mübadil gelen Mustafa dedem, annesi Hanife ninem, babaannem Asiye, babam Cemil ve Feride halamın kimliklerinde doğum yeri Preveza yazmaktadır.

Babam Preveze’de denize kıyısı olan çiftlik arazisinde, çok tanınmış güzel insanların torunu olarak dünyaya gelmiş. Kendinden önce doğan kardeşleri yaşamadığı için babam çok ihtimamlı dadılarla büyütülmüş. Çiftlik Salamba Hastanesi’ne yakın.

Mustafa dedemin amcaları hep birlikte tersanede kadırgalar yapar, yük taşımak için motor sandal işleriyle uğraşırlarmış. ‘Kayıkçıoğlu’ lakaplarıymış. Yapılan kadırgalarla dedelerim ve dedemlerin komşuları ürettikleri malları Hindistan’a götürüp satarlarmış.

Dedemlerin kadırgası, dalgalı bir denizde gittiği Hindistan’dan geri dönerken Preveze’ye yakın bir yerde batmış. Dedem yüzerek sahile çıkmış. İlk anda şuuru yerinde değilmiş. Bir ay kadar onu kurtaran kişilerin yanında kalmış. Hatta dedeme ‘Gitme kal’ demişler ama o dönmüş. Dedemi öldü sanan ailesi davullu zurnalı bayram yapmışlar.

Arazilerinde işçilerin kalacağı 10 tane yer evleri varmış. Arazinin işleri çokmuş; üzüm, dut, narenciye üretimi yapılırmış. İşçiler Parga’dan gelen çalışkan, düzgün insanlarmış. Ortak kazan kaynar, yemekleri birlikte yerlermiş.

Asiye babaannemle evli olan Mustafa dedem de Prevezeli. Babaannemin ablası Fahriye babaanne, Dr. Ali Peker’in, Faik Peker’in anneannesinin annesi Yanyalı Yakup ile evlenmiş.  Yani hem dede hem babaanne tarafı Prevezeli. Fahriye babaannenin komşusunun adı Barkuza.

Necdet İhsan amcamın oğlu kardeşim, eşi Sezgin’in babaanne ve dedeleri, Fatih Duru’nun babaannesi Feriha teyzeler, dedemin yeğenleri olarak Parga’dan gelen o güzel insanlarla evlenmişler. Dedem onlara ev açmış, evlendirmiş.

Dedemlere komşu olan bir Müslüman ailenin annesi ölüyor; biri kız, biri erkek iki çocuk babalarıyla kalıyor. Babaları savaşta şehit düşünce bu iki çocuğu yine Müslüman bir aile büyütüyor. Bu güzel kız Hanife ninemiz. Babamın Şaban dedesiyle evlendiriliyor. Hanife ninemiz, mübadelede yaşlı başıyla oğlu Mustafa dedem, gelini Asiye babaannem, torunu Cemil babam ve Feride halamla Türkiye’ye geliyor.

(Hanife ninemle Şaban dede evlenmiş ve Mustafa dedem olmuş, bir de Ömer dedemiz) Ömer dedemiz, Kurtuluş Savaşı yıllarında Bitlis’e gelmiş askerlik için. Çok genç kaybetmişler onu. Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı derken, ardından Kurtuluş Savaşı ile orada yaşayan Türklerin huzuru kaçmış yavaş yavaş ellerindeki mülklerin çok çok azını ellerinden çıkarıp toparlanmaya başlamışlar. Son yaptıkları kestane ağacından evlerinde çok az oturabilmişler. Babacığıma çok sevdiği arkadaşından, Yorgo amcamdan ayrılmak çok zor geliyormuş. Feriha halamla babam Preveze doğumlu, nüfusta öyle kayıtlılar.

Babaanneme değinmeyi unutuyordum az kalsın. Babaannem de Preveze doğumlu. Salamba Çiftliği çok meşhurmuş (hala çiftlik o isimle biliniyormuş). Mustafa dedem tarafı da, Asiye babaannem tarafı da Gülcemal vapuruyla önce Mudanya’ya, sonra Gemlik’e gelip yerleşmişler. Salamba Çiftliği de Preveze’de. Bu koca çiftlikteki büyük bir konakta yaşarmış babaannem.

Babaannemin ablası Fahriye, kardeşi Ali Kadri Gürçay, kardeşi Osman Gürçay ile yaşarken, anneleri yaşlı başında karnında dert dert var diye (büyük Havva ninemiz) kızı Lütfiye’yi doğurmuş (Fuat Yetkin amcamızın annesi). O konaktaki benim Asiye babaannem, Mustafa dedeme görücü usulü ile gelin gelmiş. O dönemlerde bey oğulları bey kızlarıyla evlendirilirmiş. Tabii zamanla değişmiş bu adetler. Çiftliğimize çalışmaya gelenlerle dedemin onayıyla yeğenlerinden evlenenler olmuşluğu var. Babaannemin çocukları, babam ve Feride halam Preveze’de doğmuşlar.

Preveze’den ayrılma vakti gelmiş. Biraz para ve çok az eşya ile Gülcemal Vapuru ile hareket etmişler. O canım bahçelerini, bağlarını, hatıralarını geride bırakmışlar. Bir de “Gitme Cemil” diye kendini yerden yere atan Yorgo arkadaşlarını bırakarak. Babam son nefesine kadar Yorgo amcayı dilinden düşürmedi. Giden gelenlerle birbirine selam gönderdiler.

Türkiye’ye geldiklerinde ilk Gemlik’te inmişler. Yerleşim yerleri Kayhan Mahallesi olmuş. Bizlerin de, büyüklerimizin de nüfusta kaydımız Kayhan Mahallesi olarak geçer.

Dedemlere devlet, iskân olarak zeytinlik vermiş. Dedem kendi parasıyla Günaydın Sitesi’nin olduğu zeytinliği ve jandarmanın olduğu yerin karşısında köye yakın Vezirova denilen yerden zeytinlik almış. Şimdi kullandığımız radar yolunun oradaki zeytinlikler ve Günaydın’ın oradaki zeytinliklere yakın olması için evlerini Kumla bayırına taşımışlar. Biz kardeşler o evde doğduk. Rumlar’dan kalma cumbalı, bahçeli, üç katlı, denizi kuşbaşı yakından gören güzel bir evdi. Dedeli, babaanneli büyüdük. Gelirken kuzenleri Nermin halam, Fahriye babaanne (Hürrem ablanın babaannesi) aynı mahalleye yerleşmiş. Nermin halam, Nehir Coşkun ve Coşkun (Altınordu sporcuları, Hüseyin, Osman, Ülkü, Peyker ve Hürrem ablamlar arasında gidip gelmeler oldu.

Ben görmedim ama annem anlatırdı. Çocukluğunda görmüş dedemin annesi Hanife ninemi. Zarif, güzel bir kadın oluşunu, sarışınlığını, inceliğini kardeşim Belgin’e benzetirdi. Komşularımız, Kumlalı olup önce pek sıcak bakmamışlar bizlere.  Yanımızdaki evleri Şemo teyzeler (Erkan Serkan’ın anneannesi, Nazmiye teyzenin anneleri) ile, ablası Nuru (Şemo teyze ile Nuru teyze kardeş, Arnavutlar) teyzeler de gelince tam bir mozaik olmuşmuşuz. Sonraları çok iyi anlaşmışlar. Bizlere kız vermek ve almak yarışına girmişler. Komşuluk ilişkilerimizin çok iyi olduğunu biliyorum. Pişen yemeklerimizi, tatlılarımızı paylaşır olduk.

Babam askere gitmeden önce (Gölcük’te denizci) zeytinliklerin bakımı ile ilgilendiği için maaşlı olarak bir fabrikaya girmemiş. Babamın Preveze’den akrabası Hanifi Albay da Türkiye’ye gelmiş, Pendik’e yerleşmişler. Büyükada’da komutan imiş. Babamı Rumca bildiği için yanına asker almış. Babam Yavuz gemisinde askerlik yapmış. Rumcası iyi olduğu için Hanifi Albay’ı Yunanistan’daki çok tehlikelerden kurtarmış. Halamlarla Albay amcanın kızları görüşürlermiş. Evlilikler sonucu bu görüşmeler kopmuş.

Dedem Preveze’deki ağalık hayatını, elinde kahvesi, keyfi yerinde burada da devam ettirmiş. Kız kardeşler evlenmiş, evin geçimi babam ve İhsan amcama kalmış. İkisi de çok çalışkan insanlardı. Nurlarda dinlensinler.

Gemlik’te Sunğipek fabrikası ve yağhaneler vardı. Babam Alemdar Yağ Fabrikası’nda çalışıyordu yılın 5 ayı. Makine ustası olarak işinde çok başarılıydı. Büyükkumla’da Ünal Yağ İşletmesi varmış. Edremit’te yağhanelerde makine arıza yapsa arabaları ile gelip babamı alırlardı, yine getirirlerdi. Dönüşünde mis gibi kokan küçük bir koli 20-25 tane sabunla dönerdi. Büyükkumla’da acil durumlarda babamı çağırırlardı. Biz işimizi aşk ile yapmayı babamızdan öğrendik. Yağhaneciliğin dışında zeytinliklerimizin ve eş dostun zeytin budama işlerinde çalışırdı. Kaplara konan zeytinler sonbaharda satılır, ihtiyaçlarımız karşılanırdı. Gemlik’te herkes zeytinden sonra nişanını, düğününü, yatırımını böyle yapardı. Zeytin ilçenin geçim kaynağıydı.

 

 

Annem Sabiha, ablam Şehime ve babam Cemil Yar.

 

Foto Marş’ın çektiği bir fotoğraf: Minik kardeşim Zehra, ablam Şehime ve ben Gülay Yar. Küçüktüm ama o stüdyoyu (Ceylan Eczanesi karşısı) Süleyman amcayı çok iyi hatırlıyorum. Bizi sıraya koyarken sevmesini hatırlıyorum. Zayıf, uzun boyu hep gözümün önünde.

Babam radar yolundaki zeytinliğimizi 10 dönüm fundalık iken kendisi açtı ve zeytinlik yaptı. Dedemlerin iskân zeytinliğine yakın, bitişik. Fidanların arasına yüz tane üzüm (her çeşit) ve yine her çeşidinden komşularla sınır olan yerlere altmış kadar incir dikti. Ürün vermeye başlayınca ablamlarla ben, tepsiler elimizde incir üzüm dağıttık. Babam bunların bir kilosunu dahi satmadı, komşularla paylaştık mutlu olarak.

Ablamla biz sokak oyunlarıyla büyüdük. Oyuncaklarımız hiç olmadı. Yaratıcı olduk, kendi oyuncaklarımızı kendimiz yaptık. Mahallede çoğunluk erkek çocuğu idi, onlarla oynardık. Ablam onlardan çok Teksas-Tommiks kitapları alır okurdu.

Evimiz üç katlıydı; ortak katta dedem ve babaannemin kaldığı bir oda ve mutfak, merdivenle çıkılan 3. katta denize bakan bir oda ve bahçeye bakan diğer oda vardı. Bahçeye bakan odada biz kardeşler yatar, kalkardık. Odamızda iki tel divan vardı ve gece oldu mu, yere serilen yatakta uyuyan kardeşlerimi seyretmekle mutlu olurdum. Uyanınca doğru alt kattaki dedemle babaannemin yanına koşardım. Babaannem kahvaltıdan sonra mangalda kahvesini yapardı. Dedemle karşılıklı içerlerdi. Ortalığı mis kokulu kahve sarardı. Bana da kahve tabağına tadımlık döker, içirirdi Babaanneme Asiye nine derdik. Benim göbek adım da Asiye’dir. Babaannemi o kadar çok seviyordum ki, adımın Asiye olmadığına üzülürdüm.

 

Evde babaannem, dedem ve biz kalabalıktık. Ben daha çok dedemle babaannemin odasında kalırdım. Birbirimize aşırı düşkündük. Okula giderken dedeciğim harçlığımızı verirdi. Camın kenarında oturur, eliyle kuşlara yem verirdi. Çakır gözlü dedemizi kaybettiğimizde 3. sınıfa gidiyordum. Çok ağladım. Babaanneme daha çok bağlandım. ‘Gülüş’ derdi babaannem bana.

Dedemi 9 yaşında kaybettim. Babaannemi de öğretmen okulunu bitirdiğim yaz. Yaşasaydı, evlenince de yanıma alacaktım. Babaannemi çok seviyordum. O benim arkadaşım, danışmanım, her şeyimdi. İki yıl düğünlere sinemaya gitmedim. Yasını çok tuttum.

Annemin kucağında ben, sağ baştaki öğretmen Ayten halam.

Ayten halam Büyükkumla ve Kurşunlu’da öğretmenlik yapmış. Kurşunlu’da Cavit Çağlar’ın öğretmeni olmuş. Halam benim idolümdür.

Nezahat teyzem benden 7 yaş büyüktü. Çok severdik birbirimizi. Beni, o ve arkadaşları çok sırtında taşımışlar. Yeni konuşmaya başladığımda yıldızları, Ay’ı, Güneş’i, birçok şeyleri onlardan öğrenmiştim. Sevilen bir çocuk olduğumu hatırlıyorum. Büyüdük, okullu olduk. Genç kız olunca da çok sevdiğim Nezaket teyzem ve çocuklarıyla güzel günler geçirdik.

Yazları Adapazarı’ndan Feride halam ve Ömer amcam, Ankara’dan Ayten halam bize gelirdi. Evimiz adeta buluşma noktasıydı. İhsan amcamın evi ve bizim büyük evimiz anca o kadar kalabalığa yetiyordu. Birlikte Manastır’a yüzmeye ve piknik yapmaya gidilirdi. 15 Temmuz’dan 15 Ağustos’a kadar kalırlardı. Zeytinlikteki bağ evimize giderdik. Babam zeytin, incir, üzüm, şeftali meyvelerinin bakımını yapardı. Bunların bir kilosu bile satılmadı.

 

BENZER HABERLER