Kültür etkinliklerinde şimdilerde ilk sırayı konserler almış olsa da, geçmişte eğlence ve kültür etkinlikleri denince ilk akla gelen sinemaydı. Bizler yazılarımızı. siz bir önceki yazıyı okurken gazetemize gönderiyoruz ve günceli biraz geriden takip ediyoruz. Siz bu yazıyı okurken bugün başlayan bir kültür festivali daha bitmiş olacak. Bu yıl olacak, olmayacak derken “Eşref Kolçak anısına 3. Gemlik Film Festivali” başladı. Festivalin içeriğini izledikten sonra değerlendirebiliriz ama sinema festivali denince önce sinemanın ilçemizdeki tarihçesine de göz atmak gerek.
Rahmetli Ali Aksoy’un sinema ile ilgili bir anısı
Gemlik sokaklarında bir başka şenlik daha vardı ki, daimî bir sinemaya kavuşmuş olmanın neşesiydi. Bu halkevi salonunda artık her gece sinema gösteriliyordu. Haftanın ilk gününde de hanımlara gündüz matinesi. Koca koca sinema ilanlarını taşıyan, elindeki kocaman zili çalarak Gemlik sokaklarını dolaşan o Arap çocuğu hiç unutmam. Bir sesi vardı; her yandan işitilirdi. Köşe başlarında dururlardı. İki yeni yetme çocuğun taşıdığı ve filmin en çarpıcı sahnelerinden birinin bulunduğu kocaman bir ilan, Arap çocuğun elinde ise kocaman bir zil vardı; zili şangır şangır çalar, sonra da başlardı bağırmaya, “Bugün halkevi sinemasında unutulmayacak bir gösteri; Karakoyun Kızılırmak. Başrollerde falan filan…”
Gemlik Ortaokulu, sanıyorum ben ilkokula başladığım sıralarda açılmıştı ama aradan o kadar yıl geçtiği halde daha bir sinemamız olmamıştı. Arada bir halkevi salonunda gösterilirdi 12 film. Bu da seyrek bir olaydı. Ben sinemayı kendini bildim bileli tanıyordum. Çünkü biz Demokrat Parti 1957 zamanı Bursa’daydık ve bir ayağımız Bursa’da, ayda bir Tayyare Sineması’nda babamın, annemin dizi üstünde seyrettiğim filmler hala hatırımdadır. Hatta benim hiçbir şey anlamayacağımı düşündükleri sıralarda bile konuları anlarmışım da, gülünecek yerlerde güler, acıklı yerlerde hıçkıra hıçkıra ağlarmışım.
Gemlik’te daha sonraki yıllarda birkaç sinema daha açıldı. Arada çok güzel filmler geldiyse de filmin en iyisi, en kalitelisi fabrika sinemasında altyazılı olarak, hem de Ankara-İstanbul ile aynı zamanlarda gösteriliyordu.
GEMLİK’İN İLK SİNEMASI SUNĞİPEK SİNEMASI
Klasik altı sanat dalının yanında yedinci sanat olarak yerini alan sinemanın cumhuriyetin ilk yıllarında dünyada ve Türkiye’de öneminin iyice anlaşılmış olduğunu görmek mümkündür. Üstelik Türkiye gibi gelişme yolunda olan ve okuma yazma oranının düşük olduğu bir ülkede görüntü ve sese dayalı filmler öğreticilik açısından değerini bir kat daha artırmıştır. Sinema, bilgi ve teknikle gelişen, dünyanın küçüldüğü ve haber almanın, dünya hakkında bilgi sahibi olmanın tabana doğru yayıldığı bir dönemde öne çıkmıştır. Bu bakımdan belki büyük bedeller ödenerek elde edilebilecek deneyimlerin bile çok küçük bedellerle köylere kadar ulaşabilmesini sağlamıştır. Halka bu yolla sağlık ve yaşama bilgisini eğlendirerek ve sevdirerek verme olanağı sunmuştur. Bu açıdan, sadece örgün eğitimde değil, yaygın eğitimde de yararlı bir araç olabileceğini ortaya koymuştur.
Gemlik Fabrikası’nın sineması sadece işçilere değil, 6 kuruş gibi düşük bir ücret karşılığında halka açık tutulmuştur. Bu ve buna benzer olanaklarıyla bölgenin gelişimine katkı yapan fabrika hakkındaki yorum Gemlik’i “ihya ettiği” şeklinde olmuştur. Sümerbank fabrikalarının kurulu olduğu yerlerde hatırı sayılır nüfus hareketi yaratarak, kendisinin merkezinde bulunduğu yeni bir yerleşim yerinin gelişmesini sağladıkları bilinir.
Bursa Fabrikası’nda sinema sezonu boyunca hafta içi ve hafta sonu ikişer gün film gösterimi yapılarak işçilerin kötü ve sağlıksız yerlerde zaman öldürmelerinin önüne geçilmeye, böylelikle sağlıkları korunmaya çalışılmıştır. Fabrikadaki sinema salonu ayrıca cumhuriyet baloları ve diğer önemli toplantılara ev sahipliği yapmıştır. Bu toplantılar arasında, 23 Nisan Çocuk Bayramı ve bunu takip eden Çocuk Haftasında Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından çocuklara yemek verilmesi, ardından çocuk balosu düzenlenmesi de yer almıştır. Ayrıca fabrikalarda özel günlerde özel film gösterimleri de yapılmıştır. Kısacası Sümerbank, fabrikalarında sinemanın yaygınlaşmasına, film gösterimine büyük önem vermiştir ve verdiği bu önemin nedenlerini “Filmle yetiştirme ve öğretme usulünün faydaları göz önünde tutularak, çeşitli mevzularda öğretici filmler ve portatif makineler temin olunmuştur” şeklinde ifade etmiştir.
Fabrika sinemalarında film gösterimi ve konferanslar düzenlenmesi, öğretici yönüyle işçilerin kültürel gelişimini sağlamaya dönük olduğu kadar, dinlendirici, sağlık ve neşe verici yönleriyle işçilerin iş şevkini artırarak işlerine ve işyerine bağlanmalarını sağlamaya da dönüktü. Kültürel faaliyetlerin iki önemli çıkış noktası sayılabilecek bu amaçlara ulaşabilmek için Sümerbank’ın gösterdiği gayretler Ekonomi Bakanlığı düzeyinde destek görüyordu ve dolayısıyla devlet politikasından bağımsız değildi. O dönem, Türkiye’de işçinin kültürel gelişimi ve mesleki uzmanlaşmasıyla ilgili olarak eğitimlerin klasik ders biçiminden ve sıkıcılıktan kurtarılarak eğlenceli hale getirilmesi için filmlerden yararlanılması üzerine görüşler yok değildi. Bununla beraber Sümerbank’ta öteden beri uygulamadaydı ve öğretici filmler gösterilerek çalışanların aydınlanmasını ve kültürel gelişimini sağlamak yolundaki uygulamalar, ilerleyen yıllarda daha da genişletilerek devam ettirilmişti. Sinema gibi özendirici ve geliştirici bir olanağın sunulmasında gereken masraflardan kaçınılmamıştı. Buraya kadar olan örneklerden yola çıkarak, işçilerine serbest zamanlarını verimli geçirebilecekleri, öğretici ve görgülerini artırıcı olanaklar sunan Sümerbank’ın, cumhuriyet aydınlanmasının halka yayılmasını sağlayan halkevleriyle benzer bir ödevi paylaştığını ileri sürmek abartılı sayılmamalıdır.
GEMLİK SUNĞİPEK SİNEMASI
Gemlik Gazetesi 21 Ekim 1961
Ferdi Çam – Gemlik Gazetesi’ndeki yazısı
Eğlenmesini bilen insanın çalışmasını da bileceği düşünülmeli. Karşıtı anormalliktir. Tıpkı çalışıp da eğlenmeyen insanlar gibi. Eğlence deyince, Gemlik’te akla ilk önce sinema geliyor. Bu son aylar içinde Gemlik sinemalarında oynayan filmler elle tutulur cinsten değil. Değişmez isim ve konular: “Zeynep’in gözyaşları – Ayşe’nin ahı – Zeynep’in yavrularının babasının ıstırabı – Göbek üstüne göbek” Hem de ne göbek, attıkları zam burunlarına değiyor. Sordum, sinemacılar kendi yönlerinden haklı. “Belediye yerli filmlerden %25, yabancı filmlerden %45 alıyor. Biz burasını babamızın hayrına açmadık, ekmek yiyeceğiz” diyorlar. Belediye’ye sordum “Yerli filmciliğimizi kalkındırmak için karar alınmıştır da ondan” diyor. İşin içine ulus çıkarı girince insan bir şey diyemiyor. Fabrika sineması bizi bu tedirginliğimizden kurtarıyor. En güzeli, en değerli filmleri seyretmek imkânı veriyor.
Özel bir hali vardır fabrika sinemasının; imrendiğim insan topluluğu, temiz ve saygılı. İçeriye giriyoruz, aspiratörlerin çabalamasına rağmen çıkmamakta ısrar eden bir yemek kokusu ile karşılaşıyoruz. Film başlar başlamaz; bir kaynaşma, sandalye tıkırtısı, yerleşme ve sessizlik. Film seyrediyoruz, orijinal ve güzel. Yazıları okuyabilmek için yukarı aşağı, sağa sola kaykılan başlar. Film bitiyor, araba derdi. Biraz incelik, “Rica ederim, buyurun hanımefendi ben ayakta da giderim.” Sıkışıyoruz ve durak, iniyoruz. Bize kaliteli filmler seyretmek imkânı veren fabrika idarecilerine teşekkürü bir borç bilirim.
Osman Çil: Gemlik’i sel bastığında, fabrikanın sinema salonunda ağırlandık. Yemek verdiklerini hatırlıyorum. Ama o sinema yok mu? O güzel filmlerden çok miki çizgi-film için giderdik üye olan kişilerin kuponlarıyla!
Hüseyin Cahit Atan: Fabrikaya hafta sonları sinemaya giderdik. Çok güzel filmler geliyordu, Hollywood’un ünlü aktörlerini ve aktrislerini orada tanıdık. Kovboy filmlerinde; Jonh Vayne, Grogari Peck, Asi Gençlik filminin unutulmaz aktörü James Dean, Elvis Presley, Jerry Lewis, Dean Martin. Yastık Sohbeti filmi çok beğenilmişti, Doris Day, Rock Huston, Elizabeth Taylor, Hayat Ağacı, Montgomery Clift, Kızgın Damdaki Kedi, Elizabeth Taylor. Paul Nevman ve daha niceleri. Gerçek bir sinema kültürü edinmiştik. O güzellikler bir daha yaşanmaz herhalde.
Elçin Tekbaş Öner: Her cumartesi kardeşim ile birlikte sinemaya giderdik. Babam önce yemek yedirirdi. Salıncaklarda biraz sallanır, sonra da sinemaya girerdik. Filmler dünya sinemalarında gösterime henüz giren filmlerdi, alt yazılı orijinal filmler izlerdik. Düğünler, toplantılar orada olur, en çok da çamların mis gibi kokusunu içime çekmeyi severdim. Havası, bende yarattığı etki bambaşkaydı. Fabrika yapılırken arıtma tesisi de devreye sokulan ender işletmelerden biridir. Bu yönden de Atatürk ‘e çok şey borçluyuz, körfezi temiz tutmak amacıyla. Her açıdan muhteşem bir müessese idi Sunğipek Fabrikası.
Babür Balcı, Sinemada muziplik: Gençliğin verdiği zıpırlık olarak kabul edeceğiniz, o zaman bizim de komik bulduğumuz ve zaman zaman uyguladığımız (sadece Okan’la (Meral) beraber) bir olayı Okan’ın anısına anlatıyorum. Fabrikamızın sinemasına her hafta orijinal yabancı filmler gelir, cuma akşamı, cumartesi gündüz ve gece, pazar gündüz-gece, pazartesi gece gösterime girerdi. Biz genelde gece filmi izler, çok beğendiğimiz bazı sahneleri de diğer günler tekrar izler çıkardık. Bazı korku ve gerilim filmlerinin korku dolu en gergin sahnelerini ezbere bildiğimizden, o sahneyi izlemek için girerdik. Örneğin, karanlık bir odada katil vardır; kadın evine girer, o sırada tüm seyirciler gerilmiş, salonda çıt çıkmamaktadır. Kadının karşısına aniden bıçaklı katil çıkar. O sahneyi pekiştiren ani bir korku efekti ile birlikte, Okan’la yanımıza aldığımız boş sandalyeyi aniden yere sürterek ses çıkarırız. Tabii salon birden korkuyla sıçrar. Önümüzde oturanın sıçrayışına rahatça gülebilmek için hemen dışarıya çıkardık.
GEÇMİŞTEN BUGÜNE SİNEMALI YILLAR
Bizler şanslı çocuklardık. 60-70 yılları Gemlik’te sinemaların önünde kuyrukların olduğu, o büyük salonların ağzına kadar dolup boşaldığı, film aralarında sandıklarda buz gibi gazozların satıldığı, yazlığı ve kışlığı ile hayal bile edilemeyecek güzellikte sinemalı günler yaşadık.
Kültür ve sanat, o günlerde çok daha iyiydi. Mahallemizin tüm hanımları, çocukları çarşamba günlerini iple çekerdi. Filmlerin konuları tüm hafta boyunca konuşulur, gören görmeyene anlatırdı.
Bedia Muvahhit, Necdet Tosun, Ayhan Işık, Belgin Doruk, Neriman Köksal, İzzet Günay; onlar bizim çocukluğumuz. Türkan Şoray, Kadir İnanır, Tarık Akan, Filiz Akın gibi eskilerin yerini alanlar ise artık lise yıllarımızın süper kahramanlarıydı. Duvarlarımız posterleri ile süslüydü. Orhan Gencebay’ın “Batsın bu dünya” filmini okuldan kaçıp da Atlas Sineması’nın arka koltuklarına gömülerek ağlayarak kaç kez izlediğimi unutamam. Sinema bir aşktı, sevdaydı, kültürdü.
Biz seyirciler kadar sinemaya sevdalanarak yıllarını vermiş sinema emekçileri de vardı.
Kabotaj Bayramı’nda bir araya gelmiştik Necdet (Bulut) abi ile. 16 Ağustos’ta aniden kaybettik. Daha sinema yıllarını, Kabotaj Bayramı anılarını yazacaktık. Yavuz abiye yetiştim. Meğer onun da son günleriymiş. 21 Mart 2020’de onu da kaybettik. Engin Bey ve kardeşleri, onu uğurlarken babalarını kaybetmiş kadar üzgündüler.
Hadi o görüşme yaptığımız güne dönelim; Venüs Sineması’nın küçük gişesinde Yavuz Yalazan, Engin Bulut ve ben, üçümüz oturduk. Yavuz abi hastaneden gelmiş, Engin Bey anlattıkça arada bir gözleri buğulanarak heyecanla söze karışıyor, sessizce dinleyerek başı ile onaylıyordu.
Devam edecek…
(Engin Bulut röportajı bir sonraki yazıda)