BUGÜN KONUMUZ DELİLİK: SİZCE AKILLI MI DELİ, DELİ Mİ AKILLI?
Umurbey’in Gülü Ekrem
Yeri geldiğinde gülerek baktığımız, sonra perişan hallerini görünce acıdığımız, bazen dalga geçip kızdırdığımız, sonra da kızınca “Deli” adını hemen üzerlerine yapıştırdığımız insanların bizi üzen hikayeleri var. Çocuktuk bilmezdik; “Deliii deliiii kulakları küpeli” diye kızdırırdık arkadaşlarımızı, ne anlama geldiğini bilmeden. Çocukluk işte. Ayıp bir söz olduğunu sonra anladık.
Bu insanlara bir birey gibi davranan, onu seven, anlayan, düştüğünde elini tutan, giydiren, bakan, yüzünü güldüren insanlar da var. Halden anlamak bana göre üstün bir meziyet.
Umurbey kitabını hazırlamaya başladığımda görüştüğüm insanlara, bana göre Umurbey’in renkli insanlarını, -bu sözü imtina ederek söylüyorum- kimine göre Umurbey’in delilerini sordum, soruşturdum. Halk arasında şöyle bir söylenti vardır:
Gencali’nin sazları, Engürü‘nün kızları
Gemiç‘in beyleri, Akkarım’ın bal yapmaz arıları
Karsak’ın kelleri,
Dutluca’nın dula varan karıları
Gürle’nin kabadayıları.
Umurbey’in de delileri…
demişler. Hatta her köyü anlatan bir tekerleme uzar gider.
Bir ikisi böyle, diğerlerini öbür köylere gelince yazarız.
Bir rivayete göre, Mazhar Osman, “Her köyden bir kişi, Umurbey’den kimi bulursanız alın gelin” demiş. Yani köyün tamamını deli bellemişler.
– Nerelisiniz?
– Umurbeyliyim.
Karşıdakinin hemen yüzü değişir.
Şöyle bir sizi ölçer, biçer, tartar, anlarsınız.
Bunu kendimden biliyorum. Gülüyorum ben de. Deli olmayı seviyorum.
“Akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine; deli ol, dünya senin kahrını çeksin.” Bu da günümüzde iyi bir yol aslında. Toplumun geldiği hale bakınca, işi deliliğe vurmazsak yaşayamayacağız.
Haa, bir de su meselesi var. Bu suda ne sihir, keramet var anlamış değilim. Neyse ki, artık eskisi gibi Umurbey’in çeşmelerinden sular akmıyor; kuyuları, pınarları kurumuş. Su içmek isterseniz, akıllı suyundan, yani hazır sulardan içeceksiniz.
Su konusunda da dinlediğim bir anıyı yazayım. İsmi lazım değil, görüştüğüm bir bayan anlattı.
“Bir gün Halim Bey çeşmesinin oradaydım. Birkaç kadın geldi ve bana ‘Burada bir yatır varmış, nerede?’ diye sordular. Kendi aralarında da ‘Umurbey’in aman suyunu içmeyelim’ diye şakalaşıp gülüşüyorlar. ‘Yatır yok gitti’ dedim. Anlamadılar önce, ‘Nereye gitti?’ diye sordular. ‘Yurt dışına gitti! Umurbey’in suyunu içmiyon da, yatırını niye soruyon?’ dedim.”
Öyle demişler, böyle demişler; kim çıkarmış bu sözü bilmem. Umurbey’in geçmişine baktığınızda kim akıllı, kim deli çıkar ortaya. Bütün okumuş insanlar; Gemlik’in sayılı yönetici ve memurları, ilk Türk belediye başkanı Ömer Çırgan, sonra Dr. Ziya Kaya, kimler kimler oradan çıkmış. Celal Bayar gibi bir cumhurbaşkanı çıkarmış bu köy, daha ne olsun.
Köyüm olduğu için gururlu ve mutluyum. Tabiri caizse delileri, kendilerini çok akıllı sananlara tercih ederim.
GELELİM UMURBEY’İN GÜLÜ EKREM’E
Ekrem ve Metin Düşmez adı Umurbey’de bir arada anılıyor. Metin Düşmez, Ekrem’i yakın akrabalarından çok sahiplenmiş. Zaten Ekrem de “Annem annem” diye seslenirmiş.
Epey bir uğraştıktan sonra Metin Bey’i bu konuda konuşup, fotoğrafları vermeye ikna ettim. Onda Ekrem’in çok fotoğrafı var dediler. Ekrem’e yaptıklarını anlattılar ama Metin Bey inatla “Onu yazma, bunu yazma, laf olur, reklam olur, yaptığını anlatıyor” derler diye söylendi durdu.
Ya kardeşim “Millet bir paket makarna alıyor, bir kutu erzak alıyor, çarşaf çarşaf her yere koyuyor. Bir kutu kedi mamasının reklamını yapıyor. Seninki aynı şey değil ki” dedim. Ağzından zar zor iki laf aldım, çoğunu da yazamadım. Geçen gün bir kart gördüm -şimdi muhtar adayları da bana kızacak ama- vallahi hayretler içinde kaldım. Saymış da saymış yaptığı yardımları, bir de “İyilik meleğiniz” demiş imza olarak. Sanırsınız ki, o mahalle o kişi seçilirse mahalle uçacak. Bir sizi “Uzaya çıkaracağım” demediği kalmış. İyilik ve muhtarlık -kusura bakmasınlar ama- benim kafamda aynı yere oturmuyor. Derneğe geliyorlar, bazen “Bir kartvizitiniz var mı?” diyenler oluyor. Ne yazayım şimdi? Başkanım, yazarım, iki çocuk annesiyim, bu işlerde hiç işim olmaz mı?
Artık işin cılkı çıktı. Böyle giderse daha neler göreceğiz.
Kimi doğuştan, kimi hastalıktan, kimi de rahmetli Şükriye gibi sonradan bazı nedenlerle akıl sağlığını yitiriyor. Aslında hepsi de sizler, bizler gibi insanlar. Kolun olmaz, bacağın olmaz, başka bir engelin olur, yine de çaresi var. Akıl sağlığı en kötüsü.
Ninemin bir sözü vardı; “İnsan düşmeye görsün köpeklerin maskarası olur”. Büyüklerin her dediği çok doğru aslında. Bazen internette görüyoruz, bizim de bir Güray’ımız kaldı. Güya etrafında onu koruyan, sevenler var; “Güray Başkan” diye yapmadıkları maskaralık kalmıyor, bir de internette lanse ediyorlar. Güray yatmış uzanmış bir banka; onu koymuş, altına da resmen dalga geçmiş. Allah böylelerine akıl fikir versin de, dönüp “Biz ne yapıyoruz?” diye kendilerine baksınlar.
Biz gene gelelim Ekrem ve Metin Düşmez’e. Özetle, Metin Bey farklı birisi. Hayata bakışı da çok farklı, Ekrem’le aralarında müthiş bir bağ oluşmuş. Kendi söylemese de; onun her türlü bakımını üstlenmiş, onu güldürmüş, eğlendirmiş, çocuğu gibi sahiplenmiş, ölene kadar bırakmamış. Lunapark’a götürmüş, maça götürmüş, gezmelere götürmüş, lokantaya oturmuş, karşılıklı yemiş, içmiş. Biraz olsun detaya girmeden yazayım. Öğrendiklerimi yazmaya kalksam “Beni reklam ettin!” diye Metin Bey beni Umurbey’e sokmaz!
Ekrem kimdir?
Ekrem’in “Anne” diye seslendiği Metin Düşmez anlatıyor.
Ekrem Balabanlar’dan, 1942 Umurbey doğumlu. Annesi Şükriye, Babası Etem’di. Eşref, Ekrem, bir kardeşleri de öldü. Aytepe’ye çıkarken abisi ile birlikte yaşıyordu. Onun her şeyi ile ben alakadar oluyordum.
Ekrem babamla yaşıttı. Küçükken bir rahatsızlık geçirmiş, sonra izleri kalmış. Çocukluktan beri hep böyleydi.
Ben onu, çarşıya çıkmaya başladığımdan beri tanıyorum. Babamın kahvesi vardı. O zamanlar hazır kahve yok; kahvedeki değirmende haftada 10 kilo kahve satardık. Ekrem bize kahve çekerdi. Sonra beni hiç bırakmadı. Varı yoğu bendim.
Ekrem’i kızdırırlardı. O zaman şiddetli küfür ederdi. Bana hiç etmezdi. Bir sigara, bir küfür onu bilirdi.
Neşesi yerinde olduğunda oynardı. Yemeyi, gezmeyi çok severdi.
İstanbul’a götürdüm. Minibüs muavini “Bakırköy, Bakırköy…” diye bağırıyor. Sandı ki, Bakırköy’e gideceğiz. Başladı muavine küfür etmeye. “Oğlum, onun dediği o Bakırköy değil” diye zor ikna ettim. Benim sözümü dinlerdi.
Ekrem’i Bursa’ya maça, lunaparka götürdüm. Çok mutluydu.
Allah için eşimin benden çok emeği vardır. Bize götürürdüm, yıkar, giydirirdim yemek yerdik. Bir gün şaka ile takıldım, “Ben bu kadını boşayacağım” dedim. Bana “Sakın boşama! Yoksa senin de, benim de halimiz ne olur? Perişan oluruz” dedi. Aslında akıllıydı.
Ben tüm yaptıklarımı onun için ve Allah rızası için yaptım. Asla da dillendirilmesini istemem. Bana “Annem” diye seslenirdi. Eşimden de Allah razı olsun; Ekrem’de çok hakkı vardır.
Nasıl öldü?
Hastalandı. Yanına bir gece gidemedim, ertesi gün gittim. Hemşire beni karşıladı: “Siz Ekrem’in bahsettiği Metin Bey misiniz?” Bütün gece “O beni bırakmaz” demiş. Aynı şekilde orada kalan bir refakatçi de bana aynı şeyleri söyledi. Yanında kalan tanıdık bir ablamıza bu nedenle küfürler etmiş, kızmış, kadına yapmadığını bırakmamış. Beni görünce sevindi. Tekerlekli sandalye ile köye getirdim. Ayakları şişti. Pastane vardı, orada oturduk. “Sigara vereyim de iç” dedim. Sigaraya hayır demezdi ama “Eyi olayım da içelim” dedi.
Bir gün beni çağırdılar. Çarşıya çıkmış, caminin merdivenlerinde oturmuş kalmış. Ben gittiğimde ölmüştü. Savcıyı çağırdık. Yerine naklettik. Allah rahmet eylesin.
Hüseyin Gülersönmez: Her ikisi de bir birini çok seviyor, mutlu ediyordu. Allah onlardan razı olsun. Cenazesinde bulundum; çok kalabalıktı, duyan gelmiş.
Ayhan Dağhan Ada Kaynatma: Allah rahmet eylesin. Rabbim Metin amcama da Beyhan yengeme de uzun ömürler versin. İkisinin de emeği çoktur; Ekrem amcaya 3. çocukları gibi baktılar.
Tuncay Berkkaya: Köyümüzün gülü. Allah rahmet eylesin. Çarşı Meydanı’na çeşme üstüne aramızda para toplayıp heykelini yapalım.
Hasan Maya: Bir anı… Ekrem’in abisi Eşref zeytinliğe çapa yapmaya gider. Annesi “Ekmek götürme. Ben sana öğleyin Ekrem ile gözleme gönderirim” der. Sonuçta Eşref aç kalır, çünkü Ekrem gözlemeleri Ceza Çeşmesi başında yer.
Bir yorum: Evvelden iyiymiş ama abisi onu çok döverdi. Gülsen bakardı. İyi sigarayı değiştirip kötü sigara verirlermiş. Kahvede “Ekrem seni kim doğurdu?” derlermiş, “Doğurmaz olsaydı” diye cevap verirmiş. Hem severler, hem eğlenirlermiş.
Metin Düşmez: Mevlüt baba dışarıdan gelme. Almanya’da yaşıyordu. Hatçe Hatçe’nin damadı, Sevim Hanım’ın ikinci eşi. Tuvaletler o zaman paralıydı, Mevlüt baba bakardı. Değerli biriydi, “Param yok” desen elindeki avcundakini verirdi.
Anlatacak çok şey var da, konu hassas olunca yazılmıyor açıkçası. Geçmişten bu güne kadar sordum; her yerde olduğu gibi bu köyde de akıl sağlığını yitirmiş ilginç ve renkli kişiler var. Hatta, hayatı deli dolu yaşadığını söyleyen ve sohbetlerinden çok hoşlandığım kişiler de var.
Bir görüştüğüm kişi de, “Deli Umurbeyliler akıllı olmasaydı, böyle manzaralı yerde oturmazdı!” dedi. Umurbey’in patlayan nüfusuna bakılırsa, herkes deli olmaya can atıyor.
Huyundan mı, suyundan mı, Umurbeyli olduğumdan mı bilmem; Umurbey’i ve Umurbeylileri çok seviyorum. Buradan herkese selam olsun.
-
Bursa İl Milli Eğitim Müdürü Ahmet Alireisoğlu geldiği gibi gitti.
-
Erdoğan’dan “411 el kaosa kalktı” Hatırlatması
-
Avanos’ta Kabak Çekirdeği Dolandırıcılığı: “300 Milyon TL Zarar”
-
Ziraat Türkiye Kupası’nda derbi maçları belli oldu
-
Bahis Soruşturmasında 46 Gözaltı Kararı
-
Sultanbeyli Zabıtası Raf Temizliği Yaptı









