‘CAHİL İNSAN ÖZGÜR DEĞİLDİR‘
Yaşadığımız Dünya’yı, insanları ve kültürleri çok değişik kriterlere göre kategorize etmek elbette mümkündür.
Eğer, maraza çıkarmak için bir neden arıyorsanız; farklı Irkları, dinleri ve kültürleri bahane edip, amacınıza pekala ulaşabilirsiniz. Bu kategorileşmeye mesnet teşkil edecek pek çok olgu, dünya üzerinde halihazırda mevcuttur.
Ne kadar yumuşatılmaya çalışılırsa çalışılsın; insanlar arasındaki çatışmanın esas nedeni; ZENGİNLİK ve FAKİRLİKTİR. Tarih boyunca bu kavramlar hep farklı görüntüler arkasında karşımıza çıkmıştır. Bu temel çelişki ve küresel sömürü; günümüzde de, MEDENİYETLER ÇATIŞMASI maskesi altında sürdürülmeye çalışılmaktadır.
İlkçağlarda çatışma; en yalın haliyle köleler ve özgürler eksenindeydi. Bu çatışmanın eski Yunan ve Roma’da ki bir başka yüzü ve resmi adı ise; barbarlar ve vatandaşlardı.
Ortaçağda çatışma din eksenine kaydı ve ortak adı da; müminler ve kafirler oldu. Bütün dinler ne yazık ki; zengin – fakir çatışmasına taraf olmuş ve kendi tarihleri boyunca da zenginlerin safını tutmuştur. ( Oysa bütün dinler; ilk önce fakirler tarafından benimsenmiş ve onlar sayesinde yayılmıştır.)
Yeni çağ ile birlikte ulus devletler ve yavaş yavaş milletler ortaya çıktı. Bu sefer de insanlar; vatan ve bayrak için birbirlerini boğazlamaya başladılar. Çatışmanın özü aynı kalmakla beraber nedenleri çeşitlendi.
Bugünkü anlamda sömürgeci emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte; Sosyal Darwinizm ve Irkçılık teorileri imdada yetişti. Sömürgeciliği ve insan ticaretini meşrulaştırmak isteyen batı zenginleri; Mau-Mau ve yamyam efsanelerini attılar ortaya… Siyah bir kadını kaçırıp parayla satmak meşruuydu ama her nedense beyaz kadın ticareti suç sayılmaya başladı geçtiğimiz yüzyıl başlarında. Komprador ve yerli işbirlikçi kavramları da geçtiğimiz yüz yıl ortaya çıkmıştır zaten.
Sanayi devrimleri; küresel kaynak ve pazar kavgalarını da beraberinde getirdi.
On milyonlarca insan; üstün ırk, vatan ve bayrakları uğruna öldüklerini zannederken; savaşı ve Hitler’i aslında, İngiliz ve Fransız pazar ve kaynaklarına göz diken Alman demir çelik sanayi devlerinin finanse ettiğini hiç bir zaman öğrenemediler.
Savaşın sonunda dünya, bu sefer de; Doğu-Batı ideolojik anlamda da Komünist – Kapitalist (Emek -Sermaye) olarak ikiye ayrıldı. Bir kaç on yıl sonra, bu ayrım da işlevini yitirdi. Komünistler, liberal sosyalizmi tartışırken kapitalistler, sosyal demokrasi ile buna çoktan yanıt vermişlerdi bile…
Tabii, bütün bu kavgaların/savaşların olduğu çağlarda; yüz milyonlarca insan, canlarından, mallarından, evlerinden ve yurtlarından olmuşlar, hayatlarını yokluk, sefalet ve acılar içinde geçirmişlerdi.
Siyaset sosyolojisi açısından, dünyaya nasıl ve nereden bakarsanız bakın; karşınıza çıkacak olan tek değişmez gerçeklik: ZENGİN-FAKİR kavgası olacaktır. Bu çıplak gerçeklik; evvelsi gün, dün ve bugün hep aynıydı. Belki yarın da aynı olacaktır. Bu farkın; İktisadi, siyasi, sosyal, dini ya da bin tane farklı nedeni olabilir. Ama, ezen-ezilen, sömüren-sömürülen çelişkisi, gelişen teknoloji ile daha da hızlanmakta, yaygınlaşmakta ve büyümekte olduğu gerçeğini aklımızdan çıkartmamamız gerekir.
Evvelsi gün yalnızca din adına yapılan yağmalar; dün, vatan ve bayrak için yapılıyordu. Bugün ise karşımızda duran gerçek; oynanmakta olan oyunun çok daha sinsi ve kurnazca tasarlanmış olmasıdır. Oyun, bugüne kadar kültürlere girmiş olan -din dahil- bütün değerleri kapsamakta ve topyekûn oynanmaktadır. (Mezhep kavgalarını kışkırtmak ve mikro milliyetçiliğe açık destek bu oyunun bir başka parçasıdır.)
Planlanan saldırı; laik- Müslüman, alevi-sünni, sağcı-solcu , ülkücü-devrimci, Türk-Kürt , vatan, bayrak ve memleket sınırları boyutunu çoktan aşmıştır. Saldırı, çok geniş bir coğrafyaya bu coğrafyanın halklarına ve doğrudan bu halkların kaynaklarına yöneliktir. Saldırılan coğrafyanın iki önemli ortak paydası ise; eski Osmanlı toprakları olması ve bu coğrafyaların dominant(başat) dininin ise İslam olmasıdır.
Eğer bu topyekûn saldırı amacına ulaşırsa; hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki; 20-30 yıl sonra; bu coğrafyaların refah düzeyi bugünkü Ruanda’danın da altına inecek; insanlar, hastalıktan, açlıktan ve sefaletten kırılacak. O vakit, ortada ne vatan, ne din ne de bayrak kalacaktır.
Kıbrıs’ı, AB’yi ve herkes kendi ideolojisini hararetle tartışsın elbet.
Mesela ben de, yeni insan ve alternatif küreselleşmeyi anlamaya çalışıyorum şu günlerde. Amacım başımızdaki belanın büyüklüğü hatırlamak içindir yanlızca…
-
Rusya’dan Suriye’ye Gözdağı
-
Meteoroloji’den İstanbul’a Uyarı!
-
Sıkıyönetim ilanı Güney Kore’yi karıştırdı!
-
Yenidoğan soruşturmasında 2. dalga operasyonu
-
Mudanya BESAŞ Satış Fabrikası Açıldı
-
İstanbul’da en fazla olayın yaşandığı ilçe belli oldu