ESKİ MİLLETVEKİLLERİMİZDEN NİLÜFER GÜRSOY
ESKİ MİLLETVEKİLLERİMİZDEN SN. NİLÜFER GÜRSOY’U SAYGI VE RAHMETLE ANIYORUZ
Nilüfer Gürsoy (1 Haziran 1921- Bursa – 1 Temmuz 2024- İstanbul), Türk siyasetçi. Türkiye Cumhuriyeti’nin 3. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın kızıdır.
Yaşamı: 1 Haziran 1921 tarihinde Bursa’da doğdu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ni bitirdi. Doktora yaptı, üniversitede klasik filoloji asistanı olarak görev yaptı. Aktif siyaset hayatına 27 Mayıs Darbesi’nden sonra girdi. 1961 Genel Seçimlerinde Adalet Partisi listesinden Bursa milletvekili seçildi. Kasım 1970’te Ferruh Bozbeyli önderliğinde Adalet Partisi’nden istifa eden senatör ve milletvekillerinden biridir. Bu hareket, Demokratik Partiyi kurmuştur. Olay Türk siyasi tarihinde 41’ler diye anılmıştır. Partinin, Genel başkanlığa Ferruh Bozbeyli seçilmiştir. Yüksel Menderes, Sadettin Bilgiç, Talat Asal, Faruk Sükan, Aydın Menderes ve Mutlu Menderes ile birlikte parti yönetiminde yer almıştır. 26 Mart 1975’te parti bölünmüştür. Başta Sadettin Bilgiç ve Mutlu Menderes olmak üzere 12 milletvekili ile tekrar Adalet Partisi’ne geçmiştir. Bir sonraki seçimlere katılmadı ve 12 Eylül darbesi gelmeden aktif siyasetten tamamen çekilmiştir.
Ahmet İhsan Gürsoy ile evlendi ve 3 çocuğu oldu. Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali, Prof. Dr. Akile Gürsoy ve Bilge Gürsoy’un annesidir.
Gürsoy, 2015 yılında babasının kitaplarının da olduğu 20 bin kitaplık koleksiyonunu Kadıköy Belediyesi Tarih Edebiyat Sanat Kütüphanesi’ne bağışladı.
1 Temmuz 2024 tarihinde 103 yaşında hayatını kaybetti. Cenazesi 3 Temmuz günü Ankara’da Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedildi. Umurbey Muhtarı Ertuğrul Girenay ve beraberinde bir heyet cenazede ilçemizi temsil etmiştir. Aileye, sevenlerine sabırlar diliyoruz. Mekânı cennet olsun.
CELAL BAYAR’IN TORUNU PROF. DR. AKİLE GÜRSOY’UN KALEMİNDEN
CELAL BAYAR’IN DOĞDUĞU KÖY: UMURBEY VE BAZI HATIRALARIM
Türkiye’nin 3. Cumhurbaşkanı, ilk sivil başbakanı ve ilk sivil Cumhurbaşkanı Celal Bayar (1883-1986) Umurbey köyünde doğdu. Ailesi Bulgaristan’dan göç eden Plevne Türklerindendi. 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı ile tetiklenen Balkan göçleri ile imparatorluk merkezine doğru gerçekleşen göçler sonucu aile Umurbey Köyü’ne yerleşmişti. Ailenin büyük oğlu Behzat Edirne askeri İdadisinde, ikinci oğlu Asım Bahriye mektebinde veremden vefat etti. (1) Annesi Emine Hanım hayatta kalan tek çocuğu olduğu için onun askeri okula gitmesini, köy dışına çıkmasını istemedi.
Mahmut Celâlettin gençlik çağına geldiğinde önce Bursa’ya sonra Batı Anadolu’ya ve bütün Türkiye’ye giderek hayatını Umurbey köyü dışında geçirdi. Ancak, doğduğu köyünü, çocukluk arkadaşlarını, Umurbey’i hiç unutmadı. Bir asrı kapsayan 103 yıllık yaşamında kurtuluş savaşında etkin etkin liderlik yapmış, Cumhuriyetin kuruluşunda, ilk dönem iktisadi kalkınmada kilit rol alarak bugünkü Türkiye’nin harcını oluşturan kadronun içinde yer almıştır.
Umurbey’e duyduğu sevgi ve bağlılık hayatının hiçbir döneminde yok olmadı. Yaşamının son günlerinde “Beni Umurbey’den uzak tutmayın” diyerek ebedi istirahatgâhının nerede olmasını arzu ettiğini ifade etmiş oldu. Bugün hem anıt mezarının hem de Celal Bayar Vakfı’nın Umurbey’de olması tesadüf değildir. Doğduğu ev de restore edilerek Umurbey’deki tarihi mekânlar arasında yerini almaktadır.
Umurbey’de bir kütüphane, müze ve kültür merkezi oluşturma fikri Bayar’ın cumhurbaşkanlık döneminde planlamaya başladığı bir teşebbüstür. Bir vakıf aracılığı ile köyün sosyal ve kültürel anlamda kalkınması hayalini gerçekleştirmek üzere çalışmalarına çok önceden başlamıştır. Ancak, 27 Mayıs 1960 darbesinin gerçekleşmesi ile bu çalışmalar sekteye uğramış, yapılanların hiç birisi kolay olmamıştır.
1967’de kurulan vakıf ile köye bir kütüphane, sinema salonu ve müze inşa etmek, nadide bir koleksiyon olan kitaplarını araştırmacılara ve okuyuculara sunmak, ayrıca cumhurbaşkanlığı döneminde kendisine verilen hediyeleri sergilemek istemiştir. Kütüphanede ve müzede kendisinin bizzat katıldığı Bursa civarı ve Ege Bölgesinde öncülük ettiği Kuvayı Milliye hareketinin ve Kurtuluş Savaşı döneminin anılmasını amaçlamıştır. Ayrıca, gönülden bağlı olduğu ve “O olmasa, savaşı kazanamazdık” dediği Mustafa Kemal Atatürk’ün hatırasının canlı tutulmasını arzu etmiştir. Kütüphanede 20 000’in üzerinde kitap, yazma eserler, gazete, süreli yayın ve çok zengin bir fotoğraf albümleri koleksiyonu vardır. Kütüphane, kurtuluş savaşı ve erken cumhuriyet dönemini de kapsayan Türk tarihini ve siyasi yaşamını içine alan en zengin vakıf kütüphaneleri arasında anılmaktadır.
Müzede Bayar’a siyasi yaşamı boyunca sunulan hediyeler, aile yadigârları, madalyalar, resimler, Kurtuluş Savaşı hatıraları, silahlar, objeler ve mobilyalar sergilenmektedir. Vakıf tüzüğünde tesise tahsis olunanlar şöyle ifade edilmektedir:
“Şahsi kitaplığımda mevcut 13.975 cilt kitap, 1950-60 yıllarında Cumhurbaşkanlığım zamanında yabancı devlet başkan ve ricali tarafından ve Türk ve yabancı kurum ve kuruluşlar ve şahsiyetlerce şahsıma hediye edilen, mülkiyetinin meşruluğu mahkeme ilâmları ile hükme bağlanmış bulunan ve halen Umurbey köyünde doğduğum evde, İstanbul’da Çiftehavuzlar’daki ikametgâhımda ve Ankara Küçük Esat Bülbül Deresi 108 numaralı dairede bulunan işbu hediye eşyanın tamamını, Bursa vilayeti Gemlik kazası Umurbey köyünde 7192 ada numarası ile tapuya kayıtlı arazi üzerine inşa olunan kütüphane, müze ve sergi salonlarında tertip ve teşhir edilerek, halkın incelme ve okumasına sunulmak üzere tesis ve tahsis ediyorum”. (2)
Cumhurbaşkanlığı döneminde Çankaya Köşkü’nde bulunan ve muhafaza edilmekte olan müzelik objeler, kitaplar ve çerçeveli resimler 27 Mayıs darbesinden sonra hoyratça oradan buraya atılmıştır. Darbe sonrası Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy kitapları muhafız alayının manejinde bir depolama alanında samanların ve meyve sepetlerinin arasında yerlere atılmış olarak bulmuş ve onları toplayarak önce Ankara’da aileye ait bir daireye yerleştirmiş ve daha sonra İstanbul’da Çiftehavuzlar’daki aile evine getirilmelerini sağlamıştır. (3)
Kitapların ve müzedeki objelerin Umurbey’e nakli Celal Bayar’ın Kayseri Cezaevinden çıkması ve vakfın kurularak binaların tamamlanması sonrasında sağlamıştır. Bugün müzenin envanterinde olan yabancı devlet başkanları tarafında imzalanmış, çerçeveli portre fotoğraflarını Nilüfer Gürsoy darbeden sonra çerçevelerinden ayrılmış bir şekilde bulmuş ve zorlukla alabilmiştir. Fotoğraflar eşleştirilerek tekrar çerçevelerine yerleştirilmiştir. Müzede yer alan objeler uzun yıllar bizim Çifehavuzlar’daki evimizde odalarda depolanarak muhafaza edildi. Benim çocukluk ve gençlik yıllarımda evimizin hemen her odası, köşesi bu eşyaların muhafaza edildiği bir depo halindeydi. Yugoslavya devlet başkanı Tito’nun hediye etmiş olduğu işlemeli oda takımı ise müzeye gelinceye kadar evde salona yerleştirilmişti.
Bu ayrıntılara burada yer vermemin sebebi, bugün Umurbey’de yerini bulan müzenin ne kadar azimle ve zorluklar aşılarak kurulmuş olduğunu genç nesillere aktarabilmek içindir. Umurbey’de bulunan Celal Bayar Vakfı aynı zamanda Atatürk’ten sonra Türkiye cumhurbaşkanlarının kurduğu ilk vakıf ve ilk müze olma özelliğini taşımaktadır. Tüm diğer cumhurbaşkanları müzeleri ve vakıfları daha sonra kurulmuştur.
Celal Bayar Vakfı’nın kuruluş amaçları Vakıf Tüzüğünde şöyle ifade edilmiştir:
“Maksat ve gaye:
- Kitaplıkta mevcut bütün kitaplar, kitaplığın salonlarında, arzu eden şahısların okuma ve incelemesine açık bulundurulacaktır.
- Kitaplıkta, ilmi araştırma, doktora tezi, edebi veya sanat eseri hazırlama çalışmalarında bulunacak olanlara her çeşit kolaylıklar gösterilecektir. Mevcut eser ve belgelerden fotokopi ve hediye eşyadan fotoğraf alma ve bunları yayınlama isteğine müsaade olunacaktır.
- Kitaplığın, müze ve sergi salonu bölümlerinde, Türk milletine büyük hizmet etmiş, dâva ve mesai arkadaşlarımdan terki hayat eylemiş olanların aziz hatıralarının anılması için özel köşeler ayrılacaktır. Gözettiğim gaye mahfuz bulundurulmak kaydıyla bu hususu gerçekleştirmeğe tesis idare heyeti yetkilidir.
- Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, eşsiz kumandan, büyük devlet adamı aziz Atatürk’ün unutulmaz hatırasını taziz için müze bölümünde müstesna bir yer ayrılmış olacaktır.
- Yukarıda tapu kaydı açıklanan arazi üzerine yapılan inşaat kısımlarından, tiyatro, sinema ve gazino bölümlerinin işletme gelirleri tesisin idamesine ve maksat ve gayesine uygun bir şekilde harcanacaktır.
- Kitaplığın ikmal ve idame masraflarından artan gelirler tesis idare heyetince tespit edilecek nispetlerde olmak üzere,
- Zonguldak ve Ereğli kömür havzasında çalışan işçi çocuklarının, maden, kimya, mühendislik veya yüksek mühendisi veya teknisyeni yetişmesi için ihdas olunacak burslara tahsis edilecektir.
- Umurbey köyünün yol, su, okul ihtiyacı ve kültürel ve turistik kalkınması için harcamalarda bulunulabilecektir.
- Zeytinciliğin geliştirilmesi ve ziraî araştırmaların değerlendirilmesi için müsabakalar, konferanslar ve eğitim kursları tertiplenecek ve bu konudaki yayınları teşvik edilecektir. Maksat ve gayeye uygun film yayınları halka ücretsiz gösterilecektir”. (4)
Vakfın kurulduğu yıllarda, Celal Bayar Vakfı’nın kütüphane ve müzesinin, merkezinin İstanbul gibi bir yerde olması için birçok telkinler yapılmıştı. Böylece, vakfı kurmanın daha kolay olacağı ve kütüphaneyi kullananların, müzeye gidenlerin daha çok olacağı söyleniyordu. Ancak, Bayar kuracağı vakfın kendi doğduğu köyde yer almasında hep kararlı oldu. Hayalinde Nazilli’de kurulan ve 1937’de üretime başlayan Sümerbank Basma Fabrikası’nın sosyal tesisleri örneğinde olduğu gibi canlı bir sosyal, kültürel merkez kurma olduğunu düşünüyorum. Bunu kendi doğduğu köyde gerçekleştirmek emeli vardı.
Vakfın ilk idare heyeti altı kişiden oluşmuştur. Celal Bayar’ın o yıllarda hayatta olan ortanca oğlu Dr. Turgut Bayar (1911-1983), Bursa Milletvekili olan kızı Dr. Nilüfer Gürsoy (1921-), Umurbey Köyü Kalkındırma ve Güzelleştirme Derneğini temsilen Avukat Hüseyin Bayrı, Umurbey Köyü Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği Başkan Vekili Gemlik Belediye Başkanı Emin Dalkıran, Bursa Milli Eğitim Müdürü Ertuğrul Seyhan ve Umurbey Köyü Belediye Başkanı Rıfat Somer.
Müze açıldıktan bir süre sonra talihsiz bir hırsızlık olayı yaşanmış, altından olan ve değerli bazı eşyalar çalınmış ve bir daha bulunamamıştır. Bu soygun haberini üzüntüyle karşılayan Bayar, “Ben üzerime düşeni yaptım” demiştir.
2020 yılında mütevelli heyet tarafından alınan bir kararla Celal Bayar’ın sağlığında yaptırmış olduğu Müze ve Kütüphane binaları yıkılmış ve üzerinde anlaşılmış olan bir imar planı çerçevesinde devlet tarafından yeni binaların yapılmasına başlanmıştır. Bu kararı almak kolay olmamıştır. Binaların ilk hali korunmak istenmiş ancak binaların 1999 sonrası gelen depreme dayanıklılık şartlarını karşılamıyor olması, yeterince dayanıklı bulunmamaları ve ayrıca güncel ihtiyaca cevap veremeyecek durumda olmaları sebebiyle 1960’larda inşa edilmiş olan binaların yıkılarak yeni binaların yapılmasına yolunda karar alınmıştır.
Celal Bayar’ın Doğduğu Evle İlgili Bir Hatıram
Celal Bayar’ın sağlığında Umurbey sık sık ziyaret ettiğimiz çok özel bir yer olarak benim de çocukluk ve gençlik hatıralarım arasında canlı bir yere sahip. O günlerde İstanbul-Gemlik arasında yolculuk yapmak bugünkü kadar kolay değildi. Kara yolu ile veya vapurla en az 3-4 saat sürerdi. Gemlik’e vardıktan sonra Umurbey’e çıkan yolun iki tarafında muhteşem zeytin ağaçlarının sunduğu olağanüstü manzarayı seyrederek köy merkezine ulaşırdık. Ağaçların sunduğu temiz havayı içimizde hissederek canlanırdık. Bazan köy merkezindeki çınarın altında sohbet edilir bazan da direkt Celal Bayar’ın doğduğu ve bugün müze olan eve girerdik.
Gece olunca evdeki bütün odalarda yataklar hazırlanır ve büyükbabam, annem, babam, kardeşlerim, bize katılmış olan akrabalar, bazı misafirler hep birlikte konaklardık. Sabah olunca kahvaltıda nefis kokulu zeytin hiç eksik olmazdı. Çayın lezzeti bir başka olurdu. Havayı solumaya, Gemlik körfezinin manzarasına doyamazdım.
Aradan yıllar geçti. 2005 yılında evde konaklama konusunda şöyle bir hatıramı paylaşmak istiyorum. Ben üniversitede öğretim üyesi iken, Lions Kulüpleri’nin Glokom ve Diyabetik Retinopati konusunda yürüttükleri bir eğitim projesinin ön araştırmasını üstlenmiştik. Projenin bir ayağı İstanbul’da, diğer ayağı Bursa’da idi. Bu proje kapsamında Bursa’da halkın glokom ve diyabetik retinopati konularındaki bilgi-tutum ve davranışlarını ölçmek için Bursa’nın seçilmiş mahallelerinde araştırma yürütecektik. Araştırma bütçemiz oldukça sınırlıydı. İstanbul’dan araştırma için Bursa’ya giden öğrencilerin başlarındaki öğretim üyesi ile birkaç gece Bursa’da konaklamaları gerekiyordu. Ben de Bursa ekibinin Celal Bayar’ın doğduğu evde birkaç gece kalabileceğini düşündüm. O zamanki vakıf çalışanları ile konuştuk ve anlaştık. Başlarındaki öğretim üyesi ile birlikte 5 öğrenci gidip Umurbey’de Celal Bayar’ın doğduğu evde konaklayacak, sabahları Bursa’ya giderek araştırmayı yürüteceklerdi. Ben İstanbul’dan onlarla haberleşiyor, çalışmalarını takip ediyordum. Umurbey’e ve eve vardıklarını, yerleştiklerini, her şeyin yolunda gittiğini ve ertesi gün Bursa’da araştırmaya başlayacaklarını telefonla öğrendim.
Ancak, sabaha karşı öğretim üyemizden bir telefonla uyandım. Jandarma ekiplerinin onları alarak karakola götürdüğünü, sorgulanmak üzere tutulduklarını söylüyordu. Nasıl olurdu? Jandarma komutanı ile görüştüm, Celal Bayar’ın torunu olduğumu, evde kalan öğrencilerin bilgimiz dahilinde kaldığını söyledim ama fayda etmedi. “Şikâyet var, öğrencileri bırakamayız” dedi. Bunun üzerine Umurbey Muhtarı Mustafa Duran Beyi arayarak, durumu anlattım, yardımcı olmasını istedim. “Evet, jandarmaya ben bildirdim” dedi. Biz evde konaklama planlarını yaparken bunu Muhtar beye söylemeyi unutmuşuz. Köy sakinleri evde ışık yandığını, bazı gençlerin içerde dolaştığını görerek muhtara bildirmişler, o da hemen jandarmayı aramış.
Sonunda sorun çözüldü, öğrenciler serbest bırakıldı ve eve dönerek araştırma süresince orada kaldılar. Ben kendimi eleştirdim. Nasıl atlamıştım? Biz sosyal araştırma derslerinde ilk kural olarak öğrencilere şunu öğretiyorduk: bir bölgede araştırma yaparken ilk yapmaları gereken işin gittikleri yerin idari sorumlusu, amiri ile önceden görüşüp kendilerini tanıtmalarını, izin almalarının şart olduğunu söyleriz. Ama bu sefer ben muhtar beyle bu bilgiyi paylaşmadan orada ikamet etmeye başlamıştık. Nasıl böyle bir hata yaptığımı irdelemeye çalışırken şunu anladım ki ben kendimi Umurbeyli hissetmişim ve bütün köyü kendi evim gibi benimsemişim.
Bir Diğer Hatıram: Umurbey ve Muratoba Köyleri
Benim Umurbey ile bir başka kişisel hatıramı daha paylaşmak istiyorum. İngiltere’de Durham Üniversitesi’nde Antropoloji Bölümü öğrencisi iken 1972 yılında Muradoba Köyünde çok değerli bir ailenin yanında kalarak bir köy araştırması gerçekleştirmiştim. Köyün zeytinliklerinin, tarlalarının, evlerinin, düğün ve törenlerinin fotoğraflarını çekiyordum. O zamanlar bugünkü gibi cep telefonları yoktu. Çektiğim fotoğrafların negatiflerini Gemlik’te bir fotoğrafçıya gönderiyor, onlar da fotoğrafları basıp tekrar Muradoba’ya ulaştırıyorlardı. O yıllarda da Umurbey, Muradoba Köyü gibi birçok köy için bir merkez olma konumundaydı.
Benim çektiğim fotoğrafları bir gazeteci görmüş ve “Bunlar sıradan çekilmiş fotoğraflar değil, kim bunları çekiyor” diye sorunca köyde bir araştırmacı olduğunu anlamış. 1972 yazında bir sabah iki Hürriyet muhabiri Muradoba köyüne gelip biz farkında olmadan fotoğraflarımızı çekip benimle görüşme yapmak istediler. Ben ise hiçbir şekilde gazetelerde yer almak istemediğim için telaşlandım. Muhabirler gittikten sonra kaldığım evin reisi beni traktörü ile Umurbey’e götürdü. Umurbey Belediye Başkanı Rıfat Somer’le görüşüp durumu anlattım. “Lütfen siz engelleyebilir misiniz? Beni haber yapmasınlar” diye rica ettim. Rıfat Bey, “Bakalım hallederiz” dedi. “Gazetecileri ikna etmek için onlara başka bir haber sunmak gerek. Bayar’ın doğduğu evin çatısına arılar kovan yapmış. Onlar bunu gazetede haber yapmak istiyordu. Biz onların arı kovanının resmini çekmelerine izin veririz, onlara bunu sağlarız” dedi. Ve zannederim benim haber yapılmam karşılığında arı kovanı takas edilmiş oldu.
Umurbey’in Mahalle Olması ve Özlemlerimiz
Bugün Umurbey de tüm Türkiye’yi kapsayan idari planlamadan, imarlaşmadan, kentleşmeden payını aldı. Daha önceleri köy olan Umurbey, 17 Eylül 1952 tarihindeki bir kararla belediye statüsü alarak beldeye dönüştü. Bu Umurbey’in konumu ve özellikleri itibariyle hak ettiği, Demokrat Parti döneminde alınmış özel bir karardı. Ancak,12 Kasım 2012’de TBMM’de kabul edilen ve halen tartışmalı olan 6360 sayılı kanun ile Umurbey mahalle oldu. Gemlik’e bağlandı.
Umuyorum ki müstesna bir tarihi dokusu olan Umurbey, şehircilik ve bölge planlama alanlarında bir örnek teşkil eder ve çarpık kentleşme ile doğal zenginliklerini, zeytin ağaçlarını, temiz havasını kaybetmez.
Celal Bayar ile özdeşleşmiş bir köy olan Umurbey’le ilgili bir kitapta benden bir yazı yazmam istendiğinde çok onurlandım. Kitabı hazırlayan Reyhan Hanım’a ve aracı olan (rahmetli Ertuğrul Seyhan’ın kızı) mimar Aytül Hanım’a teşekkür ediyorum. Kısaca kaleme aldığım yukardaki yazımda ben Umurbey Köyü’nde doğmuş olan Celal Bayar’ın Umurbey’e karşı duyduğu bağlığı, Umurbey’de kurulmuş olan Celal Bayar Vakfı’nın kuruluşu ile ilgili bazı bilgileri ve hatıralarımı aktardım. Daha sonra kendi yaşadığım iki şahsi hatıramı naklettim.
Celal Bayar Vakfı yeni müze, kütüphane ve konferans binalarının tamamlanması ve işler hale gelmesi ile Umurbey’de bambaşka bir canlılık olacağını, burasının tarihi değerini yansıtan bir kültür merkezi haline geleceğine inanıyorum. Bunlar olurken, önemli dileklerimden bir tanesi de Umurbey’in tüm doğal çevresi, fauna ve florası, ormanlık alanları, tarlaları, tepeleri, evleri, sokakları, ağaçları, mezarlığı, hamamları, tarihi binaları ile özgünlüğünü mümkün olduğunca korumasıdır. Güzelliklerinin muhafaza edilebilmesidir. (17.12.2023)
Not: Rahmetli 3. Cumhurbaşkanımız Sn. Celal Bayar’ın anma gününde Akile Gürsoy Hanımefendi’den bir yazı rica etmiştim. Beni kırmayarak Kozca’dan Günümüze Umurbey Köyü kitabım çıkmadan ulaştırdılar, emekleri için çok teşekkür ediyorum. Bu yazı kitapta yer aldı. Onur duydum. Sevgili Aytül Seyhan Dursunoğlu’na da çok teşekkür ediyorum. Saygı ve rahmetle bir kez daha değerli büyüğümüz, Cumhurbaşkanımız Celal Bayar’ı ve Nilüfer Gürsoy Hanımefendi’yi saygıyla ve rahmetle anıyorum.
- Baha Akşit, Kısaca Celal Bayar, İstanbul 1987
- CELÂL BAYAR VAKFI, T.C. Gemlik asliye Hukuk Hâkimliği, 968/105. Baha Matbaası, İstanbul 1970, s. 3-4
- Nilüfer (Bayar) Gürsoy, 27 Mayıs Darbesi ve Bizler, Timaş Yayınları, 2014
- a.g.e. s. 4-5
-
Rusya’dan Suriye’ye Gözdağı
-
Meteoroloji’den İstanbul’a Uyarı!
-
Sıkıyönetim ilanı Güney Kore’yi karıştırdı!
-
Yenidoğan soruşturmasında 2. dalga operasyonu
-
Mudanya BESAŞ Satış Fabrikası Açıldı
-
İstanbul’da en fazla olayın yaşandığı ilçe belli oldu