HOLDİNGLEŞEN SİNEMACILIK
Bazı nedenlerden dolayı geçen ay yazacağımı söyleyip yazamadım. “Bir sonraki yazımızda Holdingleşen ve Amerikan Diktası ile Dijitalleşen Sinemacılığı paylaşacağız” demiştim.
Evet, kaldığımız yerden devam edelim. Daha önceki yazılarımı okuyanlar bilirler; Türkiye’de halka açık ilk sinema 19 Mart 1910’da, İstanbul Şehzadebaşı’nda “Millî Sinema” adı altında faaliyete geçmiştir. 1987 yılına kadar Amerikalılar, Türkiye sinema sektörünü 77 yıl adeta sömürmüştür. Sadece 1973 yıllarında TV, 1983 yıllarında VİDEO’ların Türkiye’ye gelmesiyle Amerikan elektronik sanayi para kazanırken, bacasız sanayi Hollywood pazar kaybetmişti.
Amerika film sektörünün tek gayesi 1987 yılında hayatını devam ettirmek isteyen sinemacıların da yardımıyla Çin filmlerinin önüne geçmek ve Türkiye’ye eskisi gibi film satmaktı. Bunu başardılar mı? BAŞARDILAR!
Amerikan sömürge politikası ya… 1973 yılına kadar Türkiye’de yaklaşık 3200 sinema ve 3200 sinema patronu vardı. Amerika kurnaz. 3200 kişiyle uğraşacağına, kendi bünyelerindeki AFM, SİNEBONUS, SİNEDROM; daha sonra bazı imkanlar sağlayarak AVŞAR SİNEMALARI, CİNENS SİNEMALARI gibi sinema patronlarını tekelleştirip Türkiye genelinde üç beş patronla yollarına devam etmeyi tercih etti.
O da yetmedi; taşra ve Anadolu’da iyi veya kötü Amerikan sistemine ayak uydurmaya çalışan azınlıkta kalan sinemalara ve patronlarının holdingleşen sisteme boyun eğmeleri için, sinemanın icadından beri yaklaşık 102 yıldır sektörde kullanılan 35 mm’lik şerit film oynatan sektöre yeni bir sistem getirdi. Sinema işletmecilerine genel bir yazı yollayarak, “Eylül 2012, yani yeni sezonda filmlerimizi salonlarında göstermek isteyen işletmeciler -o günkü rakamla- 35.000 Euro değerindeki makinelerimizi almak zorunda. Özellikle sistemimiz şu, şu markalara uygundur. Çin ve Hindistan markalarına uygun değildir.” dedi.
1987 yılında kendi pazarlarını arttırmak için bazı telkinlerde bulunan Amerika, 2012 yılına kadar hasılattan %50 alıyorken, sinema işletmecilerine her salona 35.000 Euro külfet getirdiğinde %50 hissesinden de hiçbir taviz vermemiştir.
Filmci 35 mm filmi her salona gönderdiğinde yaklaşık maliyeti 10.000 TL iken sinema işletmecisinden %50 istiyordu. Diğer taraftan kendi maliyetini bir flaş bellek fiyatı 5-10 liraya düşürüp, sinema işletmecisinin her bir salonu için 35.000 Euro külfet getiriyor ancak yine de %50 hisse istemeye devam ediyordu. Bu o kadar adaletsizdi ki, holding harici işletmeciler teker teker kapanmaya ve Amerika’ya teslim olmaya mahkum edildi.
Bir gerçeği daha paylaşmak isterim. Yazımın başında belirttiğim gibi; Amerika’da Hollywood bacasız bir fabrika.
2012 yılından 2016 yılına kadar Türkiye ve buna benzer ülkelere dayattığı dijital sisteme kendi ülkesinde sadece %3 sinema salonu geçmişken, Türkiye’de aynı tarihlerde %89 sinema salonu dikta ettikleri sisteme geçmiştir.
Amerika’da niye %3? Dediğim gibi; şerit film sektörü bacasız sanayi. Bu 35 mm filmlerin ham maddesi, banyosu, ses dökümü, kutulanması ve tüm dünya ülkelerine dağıtılması demek, birçok insanın bundan faydalanması demek. Türkiye’de bir jön artist, kırk yaşında baba, daha sonra da daha az para ödenerek dede rollerinde yer alır. Oysa Amerika’da Clint Eastwood, Marlon Brando ve benzerlerinin ölene kadar baş rol aldıkları bir gerçek. Sanata ve sanatçıya, sanayiye değer veriliyor.
Çok yakında 5-10 liralık flaş bellekleri de göndermeyip, seans saatlerine göre uydudan sinyal gönderip maliyetlerini sıfıra düşüreceklerdir.
Teknolojiye karşı değiliz ama geçmiş yıllarda her şehirde onlarca, kasabalarda birkaç, hatta köylerde bile en az bir sinema varken, bugün film izlemek için Bursa’ya gitmek zorunda kalıyoruz. İşte Amerikan sanayi politikası; binlerce arasında bazı asilerle uğraşacağıma beş holdinge istediğimi yaptırırım.
Bu ay yazım biraz karışık oldu ama dikkatle okursanız; dün, bugün ve yarın sinemacılık nereye gidiyor anlarsınız.
Emek harcanmadan olan kazanç emanettir.
Saygılar.
-
Rusya’dan Suriye’ye Gözdağı
-
Meteoroloji’den İstanbul’a Uyarı!
-
Sıkıyönetim ilanı Güney Kore’yi karıştırdı!
-
Yenidoğan soruşturmasında 2. dalga operasyonu
-
Mudanya BESAŞ Satış Fabrikası Açıldı
-
İstanbul’da en fazla olayın yaşandığı ilçe belli oldu