ÖĞRETMEN GÜLAY AKSOY’UN ANILARI -1-

“BİR KİTAP, BİR KALEM, BİR ÇOCUK VE BİR ÖĞRETMEN DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLİR”
Değerli öğretmen, kıymetli ablam Gülay Aksoy anı defterini kitabımda yayınlamam için bana teslim etti. Onur duydum. Defterin ortasından başlayarak öğretmenlik anılarını burada bölüm bölüm paylaşmayı uygun buldum. Çocukluk ve öğrencilik hayatını Kumla kitabımızda okuyabilirsiniz.

Bursa Kız Öğretmen Okulu. Çok değerli Fransızca öğretmeni Ahmet Taşkın Bey’in yanında oturan siyah giyimli, elleri kolları bağlı ben.
Kapaklı’ya nişanlı olarak gitmiştim. Kapaklı’daki okulum ve lojmanım yeni yapılmıştı. Muhtarımız okullar açılmadan temizliklerini yaptırmış. Babam küçük bir kamyonetle beni annemle beraber götürdü. Gemlik’e bir hayli uzaktı. Dar bir kıyı şeridinin ardında 2-3 katlı ahşap yapıların arkası kayalık, taşlık, dağlara yaslanmıştı. Kahvelerin içinden geçerek okuluma ve bahçesindeki lojmana gelmiştik. Eşyaları eve yerleştirdik. Annem ve babam beni muhtara emanet ederek köyden ayrıldılar. Muhtarın evine gittiğimde beni kalabalığın beklediğini gördüm. Eşi Ayten ablam, annesi gözleri görmeyen Hacer teyzem, kayınvalidesi Meliha teyze, baldızı arkadaşım olacak Emine ve kapı önündeki komşular.
Mehmet abi, 30’lu yaşlarında, bilgili, güler yüzlü, makamına yakışan biri. Ortaokul mezunu, köyün tek okuyanı. Herkes tarafından sevilen, sayılan biri. Köyde elektrik yoktu. Bursa’ya elektrik idaresine birkaç kez gittik. Son gidişimizde Mehmet abim, “Bu öğretmenimiz gecelere kadar okulda öğrencileriyle” deyince, o yetkili bey söz verdi ve gerçekten kısa sürede köy karanlıktan kurtuldu. Başarmıştık.
Gaz lambası yerine odalar aydınlandı, çocuklar ders çalışabildi, televizyon ve teknoloji ile tanıştı köyümüz. Daha sonra köyün aydın ve sevilen muhtarı Mehmet abiyi talihsiz bir motor kazasında kaybetmenin acısını içimde her zaman içimde taşıdım.
Eşi Ayten ablam, benden 6 yaş büyük, hamarat iyi bir eş ve anne o. Ali okula yeni başladı, Hülya, Ayla, Semra, Keriman çok küçükler. Ben de aileden biri oldum. Geceleri ekseriye onlarda kalırdım. 3. kattaki en güzel odayı bana vermişlerdi.
Kapaklı’ya okul müdürü olarak atanmıştım. 20 gün sonra aynı okul mezunu arkadaşım Sabahat Taştan atandı okuluma. Birleştirilmiş sınıflarda eğitim veriyorduk. Ben okul müdürü ve 4. ve 5. sınıfları (15 kişilik), arkadaşım Sabahat 1- 2 ve 3. sınıfları (25 öğrenci) almıştı.
Artık lojmanda kalıyorduk. Muhtar Mehmet abim beni bir konuda uyardı, “İsmail Reis’in Dursun adında haylaz bir oğlu var, okula gelmiyor. Bu yıl da gelmezse kaydı silinecek. Gel seninle onlara gidelim, ikna edelim” dedi. Okulumuzun önünden geçen ve coşkun akan bir derimiz vardı. Denize doğru dere boyunca yürüdük. İskeleye yakın yerde kocaman bir binanın kapısını çaldık. Bizi iyi karşıladılar, Dursun da sessiz beni izliyordu. Bir diplomasının olmasının hayatını kolaylaştıracağını ve bana yaşı yakın olması ile de yardımlaşacağımızı anlattım.
Pazartesi günü öğrencilerim arasında onu da gördüm. Kardeşi Nur zaten öğrencimdi. İlk 10 gün her şey güzeldi. Yeni öğretmen geldi. Ben Sabahat arkadaşımı uyarmayı unuttum. İlk teneffüste Dursun’un kulağını çekmiş, okuldan kaçtı gitti Dursun. Okul çıkışı Sabahat benden önce lojmana gidiyordu. Öğrenciler heyecanla bana geldiler, Dursun’un Sabahat öğretmeni taşladığını söylediler. Kızcağız kendini lojmana zor atmış.
Dursun hatalı. Sabah okula babası getirdi. Odama aldım ben, konuştum babasıyla birlikte. O dinledi.
“Bak Dursun’cuğum, yaşı bana en yakın öğrencim sensin. Bana yardımcı olman gerekir. Köyümüzde elektrik yok, gaz lambası ile oturuyoruz. Seninle, muhtarla elektrik idaresine gideceğiz. Köyde geceleri gitmek istediğim yerlere yanımda olmanı isteyeceğim. Okuldan geç çıkıyorum, senin beni beklemeni isteyeceğim.” dedim. Tam bir şey demedi, sessiz kaldı.
O gün sınıfına gitti oturdu, paydos zili çaldı öğrenciler evlerine gitti. Baktım, Dursun bekliyor. Yanıma geldi ve “Bu akşam nereye gideceksiniz?” dedi. Başarmıştım. Çok mutlu oldum. “Sizden başlayalım” dedim. Gülümsedi!
Gerçekten de öyle oldu. Dursun gelip beni ve arkadaşımı aldı, evlerine götürdü. Sohbet, izzet- ikram çok güzeldi. En güzeli Dursun’u kazanmıştık.
Gün geldi, Dursun bizi jandarmadan bile korumaya kalktı. Güzel bir havada piknik gezisi yapalım dedik. Öğrencilerle köyün yakınlarındaki bir su başına doğru gidiyorduk. Karşıdan jandarmalar geliyordu. “Korkma öğretmenim onlar burada hep gezerler” dedi.
Dursun istediğimiz gibi bir öğrenci olmuştu. Mutluyduk. Bahçemize çam fidanları diktik. Hepsi tuttular.
Kapaklı’ya alışmıştım, yol sorunları elektrik işleri vardı. Çok çalışmam gerekecekti. Balıkçılık en önemli gelir kaynaklarıydı. Zeytincilik de vardı ama balıkçılık öndeydi. Çanakkale’ye kadar koskoca motorlarıyla avlanmaya giderlerdi. Köyde okuyan yoktu. Gençler hep ilkokul mezunuydu. Balıkçılıktan kazandıklarının karşısında memuriyetle geçinemeyeceklerini zannediyorlardı.
Giderken iz bırakmak istiyordum. Sınıfındaki öğrencilerimle bir anlaşma yaptık. Okul 15:15’te kapanmayacak, 17’ye dek okulda kalacaktık. Öyle de oldu. 1- 2 ve 3. sınıflar paydostan sonra evlerine gidiyor; ben, 4 ve 5. sınıflarla öğretime devam ediyordum. Çocuklar da çok istekli, köylü çok memnundu.
Okul ve sınıf kapısının açık olduğu böyle bir günde yüzüm çocuklara dönüp konu anlatıyorum ama çocuklar bana değil kapıya bakıyorlardı. Birden arkamı döndüm; kravatlı, takımlı elbiseli bir beyle göz göze geldik. Bana kolundaki saati gösterdi. Haklıydı, saat 5 olmuştu, biz hala okuldaydık. Kendini tanıttı. Armutlu’ya giderken kapıya açık görünce gelmiş. Kaymakam Mehmet Güler’di karşımdaki. Ben de “Köyden bugüne dek hiç okuyan olmamış. Bu çocuklar okusun istiyorum. Zamanım kısıtlı, nişanlıyım. Bir şeyler yapmak istiyorum bu çocuklar için” diye anlattım.
O da mutlu olmuştu herhalde. Çocukları evlerine gönderdik, Armutlu’ya beraber gittik. Gemlik’te öğretmenlerle yaptığı toplantılarda benden söz eder olmuş. Kendisi de çok çalışkandı. Gemlik köylerinde zeytin kooperatifi kurulması, onun döneminde olmuştur hep. Ailesiyle de tanıştık. Yıl sonunda bana başarı belgesi gelmişti.
Görevimi yapıyordum. Babamın ve Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenlerimin dediği gibi, gece başımı yastığa koyduğumda rahat uyumalıydım. Maaşımı aldığım zaman “Ben bunu hak ettim” diyebilmeliydim. Öğretmenlerimin bu öğüdünü de yerine getiriyordum. “Öğrencilerinizin evlerine ziyarete gideceksiniz, onların hangi kazanda piştiğini gözlemleyeceksiniz. Yani nasıl bir aileleri var, sorunları var mı? Çocukları ona göre değerlendireceksiniz. Sofralarına mecbur kalmadıkça oturmayacaksınız, borçlu olmayacaksınız” derlerdi. Öyle de yaptık.
Gündüz öğrencilerimle, geceleri de yaşıtım olan köyün genç kızlarıyla lojmanda toplanıyor, sohbetler oluyordu. Yıllar sonra Özgür’ümle bir iş için (oğlum Kapaklı’daki balıkçıların oğlu, avukat olmuştu) gittiğimizde, köyün sayılan Esma ablamız, Özgür’üme “Annenin, bu köyde hem çocuklarımızın, hem de genç kızlarımızın yetişmesinde katkıları çok büyük olmuştur” dediğinde yavrum da ben de mutlu olmuştuk.
Okul kapandı, tayinim Küçükkumla’ya çıktı. Eşyalarını Metin abinin arabasına yerleştirdik, yola çıktık. Köyün çıkışında, yolun ortasında büyük taşlar gördük. “Kayalar düşmüş” dedim, şoför güldü. “Bunlar sizin çocukların işi” dedi. Arabadan indik, aşağıda ağaçlara gizlenmiş çocukları gördük. Yanımıza çağırdık, bir kez daha ağlaştık. Taşlar yoldan çekildi. Yine söz verdik, “Sizleri bırakmayacağım” diye.
Öyle de oldu. Ertesi sene okul açılınca üçü; Ali, İbrahim, Erdinç ortaokula yazıldılar. Gemlik’teki evimize yakın yerden ev kiraladık, okudular. Erdinç, İstanbul’da matematik öğretmeni oldu.
Bugün ise gece toplanıp sohbet ettiğimiz genç kız arkadaşlarım çocukları okuttu. İçlerinde öğretim görevlileri olanlar var. Köyde okumayan yok şimdi.
İyi de oldu. Denizlerimiz kirlendi, balıkçılık önemini kaybetti. Okuyanlar kazandı. Köyle irtibatım hiç kesilmedi. Erken emekli oldum ve çocuklarımın okumaları için özel okulda çalışmaya başladım.
Köseoğlu Özel Okulu’na başladım. Öğrenci kazanmak için köylerden de çocuk toplayalım dediler. İlk Kapaklı Köyü’nden başladık. Öğretmen arkadaşlar, kurucu ve müdürümüz İlker Bey ile Kapaklı’ya gittik. Köyün kahvesinde çaylarımızı içtik. Anons verildi, “Gemlik’ten öğretmenler geldi. Kadınlarımız düğün salonuna gelsin” diye. Gelen giden yoktu. Yanımda bulunan Orhan Reis anonsu tekrarlattı: “Gemlik’ten Gülay öğretmen geldi. Kadınlarımız düğün salonuna toplansın”
Şok oldum. Ağlamamak için zor tuttum kendimi. Düğün salonuna doğru bir koşmaca başladı. Bir araya geldik yıllar öncesi yaşıtlarımla. Durumu anlattık köye. Çok sınıflı, çok öğretmenli okulları vardı. Çocukların birçoğu Bursa’da okuyordu. Yalova’da Fen Lisesi’nde okuyanları vardı. Özel okula gelen olmadı ama duyduklarımla gördüklerimle mutlu olmuştum.
Gülay AKSOY

Aslında bu fotoğraf bu hikâyenin başlangıcıdır, devamıdır. 30 Haziran 2020’de Kapaklı Köyü’nden büyük bir deniz faciasında kaybettiğimiz balıkçı reisi Mehmet Taşkesen’in kızı Semra Sap Taşkesen’in anılarını yazmıştım. Nuran Hanım’la birlikte hüzünlü bu hikâye bizi çok üzdü, etkiledi. Daha altı yaşındayken babasını bir deniz kazasında kaybetmiş. Kapaklı’da Gülay ablamızın öğretmenlik yaptığını, onlarla kaldığını bize Semra Hanım anlattı. Bunu öğrenince Gülay ablayı aradık, ikisini konuşturduk ve bu duygulu anlara şahit olduk. İşte hikayedeki küçük Semra, bugün artık büyümüş, anne olmuş bir kadın. Babasını, erkek kardeşini o kazada kaybetmiş acılı bir kadın. Babasının, kardeşinin mekânı cennet olsun.
-
Bursaspor’a Vefa Yolu!
-
Yunan Adalarına Seyahat Dahada Pahalandı
-
Ukrayna Devlet Başkanı Ankara’da!
-
Ukrayna-Rusya Barış Umudu Savunma Sektörünü Vurdu
-
Erdoğan Bakan Yumaklı’nın teklifini reddetti
-
4’lü Zirve İsrail’i Korkuttu
YORUM BIRAK
YORUMLAR
-
Keramettin AKBABA 25 Nisan 2025 18:31
Ben 1977 yılında Feyziye Köyüne atandım. Meslekte 8.yılımdı.O yıldan bugüne kadar Gemlik’te yaşıyorum. Bu arada değerli meslektaşım, kardeşim Gülay Hanım öğretmenimin eşi rahmetli Ali Beyi ve yine rahmetli ve çok değerli oğlu Özgür Beyi de yakından tanıdım, muhabbet ortamımız oldu. Ayrıca Gülay Öğretmenimin ablası Lehime Hanımla Kurtul Köyünde beraber çalıştık.
Gülay Öğretmenim ile ailece yakın dostluğumuz devam ediyor.
Kapalıdan başlayan anılarını merakla okudum, duygulandım. Kendisini ailece evinde aşırlayan ve elim bir deniz kazasında kaybeden muhtar için de üzüldüm, Allah rahmet etsin. Özgür rahmetli de benzer akıbetle uğramadı mı.
Reyhan Hanım Gemlik Tarihi ile ilgili altı ciltli kitabınız da kitaplığımda yerini almış durumda.
Teşekkür ediyorum.