13° Açık

ÖĞRETMEN GÜLAY AKSOY’UN ANILARI -4-

| Haber Girişi: 16 Mayıs 2025 12:50 | Son Güncelleme: 1 Haziran 2025 00:52 A A

Taştepe’ye ortaokul yapıldı. Resim ve müzik öğretmeni ataması olmadığı için beni görevlendirdiler. Çok mutlu olmuştum. Çok sevdiğim öğrencilerimle yine beraber olacaktım. Çok şanslıydım. Ayrılık hüznü, sevince dönüştü. Resim derslerimiz harika geçiyordu. Büyümüşlerdi. Sembolist, emprosyonist resimler konuşulur ve götürdüğüm örnekler incelenir olmuştu. Sarı renkle harikalar yaratan Van Gogh, yine yeşil renkle yaptığı resimlerine hayran olduğum Monet’i tanımaya başlamıştı benim canım çocuklarım. Onları resim çalışırken izlerdim. İki yıl başarılı bir şekilde çok çabuk geçti. Ayrılık vakti geldi, çattı. Çok zor ayrıldık birbirimizden. Gemlik 11 Eylül’e gelip ilk 5. sınıfı aldığımda öğrencilerimi Güller, Safiyeler Ahmetler, Sabahattinler, Mustafalar ile mektup arkadaşlığı yaptırdım. İrtibatımız hiç kesilmedi. Güzel ve acılı günlerimde her yanımda oldular.

Taştepe’de öğretmenlik yıllarımda 08.08.1973 yılında Özgür’üm doğdu. O yıl Ali’ciğim hukuk son sınıfa başladı.

Okullar açılınca 17 yaşındaki kardeşimi de yanımıza alarak İstanbul’da tuttuğumuz evimize geldik.  Behçet abim ve Vasfiye ablamın iki katlı bahçeli evinin alt katındaydık. Ev sahibimizden yana şansımız vardı. Adeta onların kızı olmuştum. Nurgül ve Filiz öz kardeşlerim kadar yakındılar.  Bizi çok sahiplendiler. Yeme içmelerini paylaştılar bizimle. Tavukları vardı; her sabah saksıya Özgür’ümün yumurtasını bırakırlardı.  Arka komşu sağdığı sütü sıcak sıcak getirirdi Özgür’üm için. Taştepe’deki öğrencilerim de Özgür’üm doğunca evimizden ayrılmadı. Özellikle Gül ve Aytaç onu eğlendirirler, adeta ablalık yaparlardı.

Taştepe’de 28 öğretmendik. Bana 3. sınıfı verdiler. Öğrencilerim demiryolu personeli, işçilerin çocuklarıydı. Güvenecekleri bir şeyleri yoktu. Bu çocuklar mutlaka okumalıydı.  Kapaklı’da olduğu gibi burada da ek çalışmalar yapıyordum. Raporlu olduğum günlerde eşim Ali giriyordu sınıfıma.

İstanbul’da o yıllar çok güzeldi. Altı yılımızı İstanbul Taştepe’de geçirdik.

Kıbrıs Barış Harekâtı oldu. Ali’ciğim de avukatlık stajını yapıyordu. Özgür 8 aylıkken askere alındı. Acemi birliği Balıkesir’deydi. Bir buçuk ay orada kaldı. Baharda Çanakkale Ezine’ye atadılar. O yaz başında ev tutmuştu. Biz de gittik. Özgür’ümün 1. yaş pastasını Ezine’deki evimizde kestik. Belgin’ciğim ikinci annesiydi, çok seviyordu teyzesini.

Özgür 1 yaşındaydı. İstanbul Bakırköy’de Ali Baba Kır Haramiler Tiyatro Salonu’nda Oya Başar oyuncuydu. Ben bilinçli olarak Özgür’ümü kucağıma alıp değişen oyunda Oya Başar’ı izlemeye gittik. Oyun bitince Özgür’üm küçük elleri ile alkışlar; Oya Başar da sahneden iner, Özgür’ümü kucağına alır, sahneye çıkarır ve büyük alkış alırlardı. Bu, üç yıl böyle devam etti. Bir keresinde Uğur Dündar da vardı. Sahneden, kucağına Uğur Dündar aldı. Özgür’üm tiyatroyla öyle tanıştı. Tarihi geziler yapardık. Topkapı Sarayı’na giderdik. Tarihi değerleri, yerleri ve sanatı sevdirmekti amacım. Gemlik’e dönünce beş yaşındaydı. Ahmet Refik Paşa Tiyatrosu’na çocuk oyunlarına giderdik.

Büyük dedesinin (Ali Aksoy’un dedesi Dilaver’in) Kozahan’da koza sattığı yere götürür, dedelerini anlatırdım. Yeşil’deki, Muradiye’deki tarihi eserleri ilkokul 5. sınıfa kadar tamamladık. Ortaokul ve lise yıllarında oğlum artık iyi bir tiyatro oyuncusu olmuştu. Onur ve Önder’ime de aynı programı uyguladım. Orta sona kadar babalarının yazılarını rahat yazması, savunmalarını hazırlayabilmesi için ders ve ödev yaptırmayı görev bildim.

Taştepe’den öğrencilerimle hala görüşüyor ve yazışıyoruz.

Gül Güllü Özataş öğrencimin bir yazısı, beni çok mutlu etmişti, paylaşmak istedim.

***

Canım öğretmenim,

Siz bizim şansımız oldunuz. Ne öğrendiysem, ilk sizden öğrendim. 41 sene sizi yaşadım, öyle çalıştım mesleğimde. İmzanızı taklit ettim; önlüğünüzü, yazınızı, giyiminizi. Hep idolüm, rol modelim oldunuz.

Makale okuttum çocuklara. Bildiğim ne varsa aktardım. Atatürk ilke ve devrimlerini öğrettim ilk.

Sizin gibi Türkiye haritasını bakmadan çizmeyi, Ata’mın Gençliğe Hitabını ve İstiklal Marşımızın on kıtasını ezberlemeden mezun etmedim onları.

Hatta çocuğuma hep sizin öğrettiğiniz ninniyi söyledim.

Bu iki fotoğraf İstanbul Taştepe’den Gül kızımdan geldi.

Ne çok şey öğrettiniz siz bize canım öğretmenim.

Nutuk aldım çocuklarıma. Güzel bir kitaplık kurdum. Kütüphane gibi çalıştırdı o kitaplığı çocuklarım. Sizin bize öğrettiğiniz gibi.

“Onarın yıpranan kitapları” deyip, cilt yapmayı bile öğretmiştiniz bize.

Sevdim onları, sizin bizi sevdiğiniz gibi. “G” harfini bile sevdim, sizi sevdiğim gibi. Adım G ile başlıyor diye, için için sevindim. Aynı “G” yi taklit ettim, ederim hâlâ.

El işi dersinde dikiş, nakış, sizden ne öğrendiysem öğrettim çocuklarıma. Ne çok şey biliyormuşuz meğer sayenizde.

Günümüz kutlu olsun öğretmenim Gülay Aksoy.

***

Öğretmenliğimin ilk yılları İstanbul Avrupa yakası demiryolunun geçtiği Taştepe İlkokulu’nda geçti. Öğrencilerimin çoğu demiryolu işçilerinin çocuklarıydı. Okumaları, iyi yetişmeleri zorunluydu çocuklarımın. İşimi aşk ile yapmaya çalıştım. Huzurluyum.

Ayşeler, Aliler, Ahmetler, Güller, Safiyeler, Sabahattinler, Mustafalar… ödülüm oldular.

Öğretmenler günümüz kutlu olsun.

Duygularını dile getiren öğrencim İstanbul, Taştepe’den Gül Güllü Özataç’a sevgilerimle.

 

11 EYLÜL İLKOKULU

Taştepe’den sonra Gemlik’e taşındık. Taştepe’den çok zor ayrıldık, güzel anıları geride bırakarak. Tayinim çıktı ama 3 ay okulum belli olmadı. Hangi okulda öğretmen raporluysa oraya gönderildim. Umurbey de dahil. En son geldiğim 11 Eylül Okulu’nda Hakkı öğretmen emekli olduğundan onun sınıfını aldım. Okul müdürü beni tanıdı. Milli Eğitim Müdürü kendi başvuru yaptı 11 Eylül’de kalmam için. O yıl başarıyla tamamlandı. Özgür’ümü anaokuluna vermiştim. Gitmek istemediği çoğu günlerde benimle geliyordu. 11 Eylül’deki 2. yılımda yine emekli olmuş Ahmet Bey’in 5. sınıfını aldım.

11 Eylül 1.sınıf. Arzu Hasdemir ve teyzesi, yaşıtı Saadet. Kırmızı çoraplı teyze Saadet harika bir çocuk; büyük insan gibi Arzu’yu korudu. Çok başarılı harika bir çocuktu. Okula gelenlerin dikkatini çekerdi. Sınıfıma gelen müfettişler Saadet’in başarısına, teyzeliğine, başarısına hayran kalırlardı. Saadet gözünü ayırmazdı Arzu’dan.

Ertesi sene 79’da artık okulun öğretmeniydim ve 1. sınıftan başladım. Emine, Yusuf, Murat, Turan, Gönüller’in öğretmeniydim. Özgür’üm de misafir öğrencimdi. Okuttuğum öğrencilerimden sonra bugün çok başarılı yerlerde olan öğrencilerim var ve onlarla gurur duyuyorum.

Eşim Ali Aksoy, Gemlik CHP ilçe başkanı olmuştu. Avukatlık bürosu Bursa’da idi. Lise Caddesi Eşref Bey Apartmanı sırasında, köşede Çevik Apartmanı’na taşınmıştık. Üst kat Çarşı Meydanı’nı kuş bakışı görüyordu. O evimizde kimleri ağırlamıştık. Ankara’dan Kenan Bulutoğlu gelmişti. Ali’nin fakülteden hocasıydı. Gemlik Sunğipek fabrikasında inceleme yapacaktı. CHP ilçe başkanının, öğrencisi Ali Aksoy olduğunu öğrenince sabah kahvaltıda ağırlamak severek bize düştü. O gece börekler, poğaçalar yaptım. Sabah simitler alındı. 9 gibi bizde oldular. Gemlik’teki kadro ile kahvaltı yapıldı. Sohbetler güzeldi. Özgür’ümden bir yaş büyük oğlu varmış; Özgür’ümü çok sevdi, kucağından indirmedi. Özgür’üm bu evde okula başladı. Bir alt sokaktaki Bahadır ve aynı mahalledeki Sefer en sevdiği arkadaşlarıydı. Geceleri Özgür’ümün kitap dinleme saatleri idi.

11 Eylül’de çalışma nedenim… Evim Lise Caddesi’nde, Şehit Cemal Okulu iki yüz metre   mesafede. 11 Eylül iki buçuk km uzaklıkta. Çoğunlukla dar gelirli çalışan anne baba çocukları. Toplantı yaptım. Anneler “Biz turşuhanede, babaları da inşaatta çalışıyor. Okuma yazmamız da yok” dediklerinde “Bana burada kalmak düşüyor” dedim kendi kendime.  Okul Müdürü Kemal Ateşli Bey, benim okulunda kalmam için uğraşıyordu, başardı da. Seyfettinler, Gürollar, Buraklar, Ayşegüller, Asiyeler, Yüceller, Cemler, niceleri gurur kaynağım oldu.

11 Eylül’de canla başla çalıştım. O gariban ailelerin çocukları okusun istiyordum. Özgür’üm 80’de okula başladı. Meziyet Tunalı’nın öğrencisi olarak. Meziyet’çiğimin İlker’i de benim öğrencim oldu. Okula beraber gidip geliyorduk. Bedriye öğretmenin kızı Ebru’cuğum da yine öğrencimdi.

Bir gün Okul Müdürü Kemal Ateşli beni odasına çağırdı. Bir veli ile tanıştım. Kızı Aysun’um kas erimesi ile tekerlekli sandalyeye mahkûm idi. Hiçbir okul sorumluluk almamış. Evleri Kumla Caddesi’nde Yeni Mahalle bayırında. Ben kabul eder miyim diye konuşmaya gelmişler. Oturduk, konuştuk, kabul ettim. İki gün müsaade istedim. “Sonra getirirsiniz. kaydını yaptırın” dedim. Bu iki gün içinde bütün sınıfları gezdim, “Bana bir öğrenci gelecek, engelli. Ona acıyan gözlerle bakmak yok. alay etmek yok”.

Ve iki gün sonra ürkek güzel Aysun’um geldi, öğrencim oldu. Arkadaşlarıyla hemen kaynaştı. Ebru’cuğum ve Emine’m en büyük yardımcımdı. Annesi Firdevs Hanım da teneffüslerde bizimleydi.

5. sınıf olduklarında, müsamere etkinliklerinde ‘Külkedisi’ oyununda Aysun’a da rol icat ettik. O da çok mutlu oldu. Sene sonu piknik gezilerimizde ikişer öğrenci ellerini çapraz yaparak Aysun’u taşıyıp geziden mahrum bırakmadılar. Meslek hayatımın en özverili, paylaşımcı öğrencileri Aysun sayesinde kazanılmıştı.

Sol baştaki Gürol, Ercan ve Ahmet Tetik öğrencilerimle (11Eylül)

11 Eylül’den ortaokula giden öğrencilerimin öğretmenleri, beni arayıp teşekkür ettiklerinde, öğrencilerimle gurur duydum hep. Orada başladım, oradan da emekli oldum. Özgür’üm, Onur’um, Önder’imle iki buçuk km yolu gidip geldik.

Özgür’üm 4’e geçtiğinde Onur’um dünyaya geldi. Belki bir kızımız olur diyerek Onur’dan 2 yıl sonra Önder’im doğdu. Karlı bir kış gününde, 29 Mart, gecenin 1.30’unda, Zübeyde Hanım Doğumevi’nde… Dünyalar bizim olmuştu. Özgür’üm kardeşlerini çok seviyordu. Onlarla oynamaktan mutlu oluyordu. Kalabalık bir aile olmuştuk.

Kayhan Mahallesi’nde aldığımız kendi evimizdeydik artık. Annem gündüzleri gelip çocuklarıma bakıyordu. Çok yoruluyordum ama çocuklarımın sevgisi her şeye değerdi. Bu evimizde çok fazla kalmadık. Onur’um 6, Önder’im 4 yaşındayken Manastır’daki Deniz Sitesi’ndeki evimizde taşındık.

Okulumuz hiç değişmedi. Manastır’dan 11 Eylül Okulu’na gitmek çok kolay değildi ama ayrılamadım. “Ben gidersem çocuklarla benim gibi ilgilenen olmaz” diye mi düşünüyordum, bilemiyorum.

11 Eylül sınıf bahçesinde öğrencilerimle

Edebiyat ruhum mesleğimde işe yaradı. Şimdi daha iyi anlıyorum. Çocukları çok seviyordum. Onlarla yakınlık kurmamı edebiyat sevgime, kalabalık bir ailede büyümeme bağlıyorum. Öğretmenlik yıllarımı daha önce anlatmıştım, bunları niye anlattım oraya gelmek istiyorum.

Değişik okullarda 25 yıl çalıştım. Bu okullarda da önemli gün ve haftalar benim görevimdi. Erken emekli oldum. Üç yıl dershane öğretmenliğim bana sıkıcı gelmeye başladı. Çocukları Anadolu Lisesi’ne hazırlamak için koşturuyorduk. Derken o sayfa kapandı. Bir yıl boş olduktan sonra Özel Köseoğlu Okulu’ndan teklif geldi. Öğretmenliğe doymamıştım ve çocukların okulu olduğu için çalışmalıydım.

Özel okulda güzel veliler tanımıştım. Canla başla çalıştım. 3. sınıfta aldığım öğrencilerimle 4. sınıf oldum. Öğrencilerimden biri Ekin Bars, arkadaşım Mehmet Bars’ın çocuğu; diğeri de Melis, gazeteci yazar Necati Kartal’ın kızı. Dedesi Mehmet Ali Kartal da eşim Ali’min ve benim ağabeyimdi.

Öğrencilerimle ilgili tuttuğum bir defterim vardı. Olumlu olumsuz eleştiriler yaptığım bu defter, her öğrenci için ayrı tutulan özel defterdi. Hafta sonu öğrencilerin velilerine gider, onlar da öğrencilerim ile ilgili gözlemlerini yazarlardı.

Melis’imin babası Necati Kartal bir gün okula geldiğinde bana bir teklifte bulundu. Öğretmenler günü yakındı. Çalıştığı gazetede (Bursa Gündem) bir yazımın olmasını istedi. Şaşırmıştım. Heyecanlandım. “Yapabilir miyim?” dedim. “Yapmayın hocam. 2 yıldır çocuklarımın öğretmenisiniz. Sizi tanıdık, çok da güzel yazarsınız” dedi.

Düşündüm. Köy enstitüleri ile ilgili araştırma yapıyordum. Eşim Ali’me sürpriz olsun diye söylemedim. Ali’ciğim Yeniköy’e zeytinlik işleri için giderdi. O görmeden yazıyı bitirip sürpriz yaparım diye çalışmaya başladım. Yazımı tamamlayıp Necati Kartal’a teslim ettim. Aylık çıkan dergide yazım ilk sayfada yerini aldı. O dergide benim gibi yazısı olan öğretmenler vardı. Yazım çok beğenilmişti. Ocak ayında gazetenin yıllık almanağında beğenilen yazılar arasındaydım. Bana da cesaret geldi. Ali’ciğime çok güzel sürpriz oldu. Necati Kartal’ın cesaretlenmemde payı çok büyük. Eğitim ve tiyatro konulu yazılarım takip etti.

2009’un 17 Ekim’inde Ali’mi kaybedince adeta hayata küstüm, yazılarımı sonlandırdım. 2010’da Gemlik Belediyesi’nden öğretmenler gününde konuşmacı olmam istendi. Özel okuldan da emekli olmuştum, “Konuşabilir miyim?” diye düşündüm. Özgür’üm teşvik etti ve konuşmayı kabul ettim.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin öğretmenler günü etkinliğinde.

İşte o konuşma:

Değerli Kaymakamım, İlçe Milli Eğitim Müdürümüz, konuklarımız ve değerli meslektaşlarım. Sizlerle bu önemli günde beraber olmaktan onur duyuyorum. Dünyadaki her meslek hayatı her gün yeniden inşa eder. Her meslek eldeki mevcudu korurken ona her gün yeni boyutlar ekler. Mühendisler bina, baraj, köprü inşa eder. Asker, polis güvenliği, doktorlar sağlık, insanlar sosyal yaşamlarını inşa eder.

Tüm meslekler kutsaldır, analık babalık kutsaldır. Tüm bu meslekleri inşa eden öğretmenlerdir derim. Analar canlarından çok sevdikleri evlatlarını bize emanet ederler, bilgisinde, eğitiminde, kişiliğinde, katkılarımız olur.

Bizler öğretmeniz, mesleğimizi bilinç ve sorumlulukla yaparız. Ülkemizin her yerindeki kır çiçeklerimizin inşa edilmesi keyfimize bırakılmış değildir.

Atatürk ve Cumhuriyet Türkiye’sinde yaşadığımızı hiç unutmadan, çağdaş insanı, çağdaş kafaları hazırlamakla yükümlüyüz. Öyle davranalım ki yarın çağ bizden utanmasın.

Bu bilinç ve sorumlulukla bu onurlu mesleğe veda ettim. Nöbeti devretmek güzel şey, bu can bu tende durdukça hep öğretmen kalacağım.

Saygılar sunarım günümüz kutlu olsun arkadaşlarım.

***

11 Eylül’den öğrencim Gürol Çelik ile yazışmam.

Sevgili anne yarısı Gülay Aksoy öğretmenim,

Bugün sadece bir öğretmeni değil, bir rehberi, bir ilham kaynağını kutluyoruz. Senin sayende öğrendiklerimiz sadece ders kitaplarıyla sınırlı değil, aynı zamanda yaşamın içindeki değerli derslerle dolu. Sabrın, sevgin ve öğrencilere olan inancın, sadece dersleri değil, hayatı da öğretiyor. Sen sadece öğretmenler gününde değil, her gün kutlanmayı hak eden bir öğretmensin. Sen olmadan bu öğrenme yolculuğu aynı olmazdı. Sana minnettarım ve seni seviyorum. Saygılarımla.

“Canım oğlum Gürol’um, gördüm ki benim sizlere olan sevgim bana sevgi olarak geri dönmüş, ödülüm olmuş. Çok duygulandım. Sizler çok güzel çocuklardınız. İçinizdeki cevhere biraz dokundum. İşimi aşk ile yapmaya çalıştım. Sizleri sevme ve geleceğinizi düşünme duygusuyla Lise Caddesi’ndeki evime 200 metre yakınlıktaki Şehit Cemal Okulu yerine iki km uzaktaki okulumuzu tercih etmemin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anladım sayende. Düşünüyorum sizleri. İyi bir evlat, eş, anne, baba olduğunuza inancım tamdır. Sağlıklı, mutlu olun çok. Sizleri çok seviyorum, özlemle sarılıyorum. Torunlarımı benim içinde sevin. Gürol’um, canım oğlum, görüşmek nasip olur inşallah.”

***

Sevgili Gülay ablama teşekkürlerimle…

Reyhan Çorum

Köşe Yazıları - 12:50 A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.
MKS - Marmara Kimya Sanayi Borusan Liberal
Liberal