Yaşanmış Bir Aşk Hikâyesi: Gemlik Konakları
Zamanında ninelerimiz ve dedelerimizden dinlediğimiz hikayeler, bir gün çok değerli olur. Çünkü isteseniz de artık bu yaşanmışlıkları anlatacak kimseyi bulamazsınız.
Şu an Kent Müzesi’ndeki konakta burayı Gemlik halkına müze veya kültür evi kazandırmak için çalışmalar yapıyoruz. Tabii insan burada kimler yaşadı, neler yaptılar merak ediyor.
“Kızım burada yaşanmış bir aşk hikayesi varmış” dedi. Güldüm, “Evet gazetede ben yazmıştım” dedim. “Neden gelenlere anlatmıyorsun?” dedi. İnanın o kadar vaktimiz olmuyor. Hadi bir daha yazalım, bilmeyenler okusun.
Bu hikâye “Paşa Konağı” denilen yerde ve Kent Müzesi olarak değerlendirilecek konakta geçiyor.
Süreyya Bayrak’la yaptığım röportajda bana anlatmıştı.
SÜREYYA BAYRAK
Konuyu iyi bilen babaannemden defalarca duymuş, dinlemiş idim. Sanıyorum babaannem 1897 doğumlu idi. 15 Mart 1985’te rahmetli oldu.
Bizim ortaokulumuzun olduğu yer (Paşa Konağı) bahçıvan olan bir Rum vatandaşa aitmiş. Dışarıdan fakir görünümlü bir aile. Daha önce ticaretle uğraşmış, köklü bir aileden gelme, mütevazi birisi. Bahçenin arka sol köşesinde bir kulübede ailece yaşıyorlar. Bahçesinde marul, soğan gibi sebze üretip satan bir vatandaş evin sahibi. Ektiği sebzeleri sırığa dizerek Balıkpazarı muhitinde satarmış. (Zaten Gemlik o zamanlar tepedeki mahalle ve bu civardan ibaret)
Bu adamın bir eşi ve yetişkin bir oğlu varmış.
Yan tarafında, şimdiki müze olacak güzel büyükçe bir konakta, zengin bir Rum aile yaşarmış. (Koço Stefannes adında bir ipek tüccarı) Bu ailenin güzel bir de kızı varmış. Zaman içinde oğlan ile kız birbirlerine âşık olurlar. Oğlan babasına olayı söyleyince, baba oğluna, “O iş olmaz oğlum. Onlar zengin, bize kızlarını vermezler” dedi ise de, kız istiyor diye oğlan ısrar ediyor.
Nihayet oğlanın babası razı olur, vermeyeceklerini bile bile komşusundan tanrı misafiri olarak gelmek için izin ister. Kızı babasından istemek için oturmaya giderler. İkramlar olur. Oğlanın babası konuyu bir cesaretle açınca, kızın babası şok olur ve “Kalkın gidin evimden. Sen kim oluyorsun da benim kızımı istiyorsun? Hangi evinde oturtacaksın, kümeste mi? Bir bana bak, bir kendine!” diye hakaret eder, evinden kovar.
Böyle hakarete uğramak marulcunun gücüne gidiyor. Adam bu kovulmayı hazmedememiş. Esasında zengin birisiymiş. Sabah kalkınca hemen zamanın meşhur dülgeri olan Rum “Yani usta”yı bulup, “Bana acilen bir saray yapacaksın, Gemlik’te eşi örneği olmasın” diyor.
Gemlik’te büyük kilisenin yanında oturan, bu hususta ustaların en iyisi olan Yani usta alınacak bir sürü malzeme ve para sayıp, “Sen yerine marul mu vereceksin? Nasıl olacak?” deyince, “Sen ne lazımsa yap, para işine karışma” diyor oğlanın babası.
Yani usta, Gemlik’te bu konağı yaparken kendisine yardım edecek usta aramaya başlamış. İstanbul’a haber gönderip, doğramacı Halil ustayı çağırıyor. Halil usta, İstanbul’da çalışıyor, genelde paşa konaklarında merdiven ve oyma işlerini yapıyor. İstanbul’dan gelen Halil usta ile konuşup, anlaşıp işe başlıyorlar.
Meğer ki marulcunun bir küp dolusu altını varmış, hep ödemeleri altın ile yapmış. Romanya’dan gemi ile keresteler gelmiş. Derken en kısa zamanda işi bitirmişler. Fakat komşu olan zengin Rum, tası tarağı toplayıp İstanbul a taşınmış. O komşu kızı kara sevdaya yakalanıp bir iki yıl içinde vefat etmiş. Oğlan da çok üzülmüş. Babası ne kadar evlendirmek istese de evlenmemiş. O konak marulcunun konağı.
Gelelim Yani ustaya…
Şimdiki AVM’nin arka kapısının karşısındaki dik yokuştan çıkarken sağ köşe başındaki bahçeli bir Rum evinde oturuyormuş. Halil usta ise, Küçükkumla girişinde, sol tarafta bir yerde kendi yaptığı güzel bir evde imiş. Ağaç üzerine, aklınıza ne gelirse, İstanbul’a mal taşıyan büyük teknelerden tutun; yağhane, değirmen ve özellikle lüks saray ve oyma işleri ile uğraşıyor.
Benim bile halen hatırladığım, babaannem hep anlatır, gösterirdi yaptığı işleri. Rahmetli Halil usta, babam Ahmet Bayrak’ın babasıdır. Ahmet Bayrak benim babamdır. Halil usta, benim öz be öz dedem. Sonraları muhacirlik oluyor, Heyet Gemisi ile Gemlik ve köyleri halkı İstanbul’a Selimiye kışlasına götürülüyor. Babaannemler Selimiye kışlasında 4 yıl kalıyor. Babamlar 2- 3 yaşındayken tekrar Gemlik’e geliyorlar. Bu vesile ile söyleyeyim; ortaokulumuzun gerçek yapılışı böyledir.
Bu konuda birçok rivayet varsa bile, elbette ki bu konağın temelinde çalışan en doğrusunu bilir. “Paşa Konağı” ismi tamamen alakasız bir şekilde bu konağa konulmuş bir isimdir.
Yine eski bir Gemlikli de Süreyya Bey’in anlattıklarını doğrulamakta.
Bir de ondan dinleyelim.
RECEP SEYHAN
Merhabalar, saygıdeğer hemşerilerim. Ben 1948 doğumluyum. Dedem, Çorapçı Apti Efendi. Babam eski Kafoğlu Sabun Fabrikası’nın muhasebecisi, Esnaf Kredi Kooperatifi kurucu üyesi, ilk müdürü. Daha sonra çarşı meydanında bakkal dükkânı vardı. Bir yanında Kavaf Mehmet Erçek, diğer yanında tenekeci Ahmet ustanın dükkânı vardı.
Babamın ismi Ali Naci Seyhan. Ben düzmece bir isim ile halka lanse edilen bu konağın hikâyesini rahmetli dedemden dinlemiştim. Zira dedemin evi bu konağa 100 metre mesafede.
Dedem, Rumlar daha henüz gitmeden çok önce, Bursa’dan Gemlik’e gelip buraya yerleşmiş. Bu konağın karşı köşesinde eski tütün deposu, şimdiki sağlık ocağının olduğu yerdeki konakta varlıklı bir Rum oturmaktadır. Bu Rum’un bir kızı vardır, çok güzel bir kızdır. Başka varlıklı bir Rum’un da bir oğlu vardır, oğluna bu kızı almak ister. Kız babası der ki:”Kızımı nerede oturtacaksın? Eğer kızımı almak istiyorsan, benim evimden daha güzel bir evin olmalı.” O Rum da tam karşı köşesine bu evi yaptırır. “Şimdi oldu” der ve kızı oğluna alır.
Bu konağın hikâyesine canlı canlı şahit olan dedemden bizzat dinlemiştim. Ama insanlar günümüzde kolaycılığa kaçıp araştırmadan soruşturmadan yalan yanlış bilgiler ile halkı uyutuyorlar.
Bu iki hikâyede; birinde mutlu son var, birinde ise kız ve oğlan kavuşamıyorlar.
Tarihi belge olmadıkça biz yazamayız. Ancak anlatılanlara kulak veririz. Bir çelişki daha var; sağlık ocağının olduğu yerdeki konağı hiç görmedik. Yerinde beton bir bina vardı. Rum evleri halen ayakta. O zaman, hikâyede geçen Paşa Konağı olan bina halen ayakta. Atatürk Okulu ve Papaz’ın Meyhaneleri de. Zaten hikayedeki gibi o bölgede başka tarihi bina yok. Bence anlatılan ev, Kent Müzesi’ndeki köşk olmalı.
Siz artık neye inanmak istiyorsanız ona inanın.
En üzücü olan Rumlar’dan kalan üç beş tane de olsa bu evleri koruyamamış olmamız ve bir ikisi hariç diğerlerinin yok olup gitmesi.
Kent Müzesi olan köşkün sahiplerinden biri, bir okul. Burası; hastane, dispanser, akşam sanat okulu, tapu dairesi, kız kuran kursu gibi yerlere tahsis edilmiş.
Yıldız Şiretoğlu: Eski bir Gemlik evinde 2 yıl önce açılmış Akşam Sanat Okuluna atandım. Dört öğretmen, bir memur birlikte çalıştıktan sonra, eskiden ortaokul olarak kullanılmış, Papazın Evi olarak bilinen binaya geçtik. 68-69 yılında artık Kız Meslek Lisesi olmuştuk

(21.Eylül.2017- Fotoğraf Reyhan Çorum) Eski jandarma binası. Çok eski değil. Hatırlayanlarınız vardır içinizde. Son yıllarda terkedilmiş bir durumda kaldı. Şu an yerinde İbni Sina Sağlık Ocağı var.
Ayşen Güler Kaner: Deli Fevzi vardı. Hastane bahçesine yol kenarına kulübe yaptılar Atatürk Okulu’nun karşısındaki köşk dispanserdi. Annem yemek gönderirdi, götürür taslarını yıkardım. Ağzından salyalar akardı ama hiç kimsesi yoktu, acırdım. Bir tanıdık onu hamama götürür, yıkardı.
Suat Özel: Atatürk İlkokulu’nun hemen karşısında Rumlar’dan kalma koca bir köşke taşındık ki, görmelere değer. Köşk, Gemlik’in muhteşem binalarından biriydi. Babam mülkiyeti belediyeye ait olan bu binanın alt katını lojman, üst katını da Kadastro Müdürlüğü olarak Belediye’den almıştı. Ama biz lojman da olsa 75 lira kira ödüyorduk.
Dört yanı bahçe olan bu binanın ön tarafında kalan kısmını voleybol ve futbol için, bir diğer tarafını sebze, meyve ve çiçek bahçesi yapmıştık. Orada bulunan çok yaşlı bir çam ağacını da kestiren babam, kütüklerden bir oturma grubu yaptırmıştı ve orada misafirler ağırlanırdı. Akşamları çay partileri yapılırdı. Dairede çalışan personel mesai dışında voleybol oynar, bahçede dinlenir, hoşça vakitler geçirilirdi. Biz de mahallenin çocuklarıyla okuldan kalan zamanlarda bahçede futbol oynardık. Bir defasında kimsenin haberi olmadan Semerciler Yokuşu’nda hayvan semeri yapan bir amcaya biriktirdiğim harçlıklarla meşin bir futbol topu yaptırmıştım. Top çok güzel olmuştu. Dilli dediğimiz bir modeldi. Tabii o zaman siboplu top yoktu. Şut çektiğin zaman dilin girdiği yerdeki bağcıklara denk gelirse ayak epey bir acırdı. Akşam eve gelince kendisinden habersiz top yaptırdığımı duyan babam, sakladığım yerden topu alıp bir güzel kesmişti. Biz de eski püskü toplara kalmıştık. Tabii bu olaydan da ders almıştık.
Saha ve top benim olunca bahçeye girecekleri seçme yetkisi de benimdi ama hiçbir zaman çocuklar arasında ayrım yaptığımı hatırlamıyorum. Maçlardan sonra terli terli aşağıdaki sokağın aralığından denize koşar serinlerdik. Bazı evlerin kanalizasyonlarını denize taşıyan iskele gibi beton yapılar da vardı ama tabii ki onlardan uzak dururduk.
Bahçenin arka tarafı dairenin giriş kapısıydı. Babam evin içinden de daireye girip çıkabilmek için kendisine bir kapı açtırmıştı.
Bu bina Gemlik’in tarihi açısından da önemli bir binaydı, ama kimsenin bu konuyla ilgilendiğine dair bir işaret görmek mümkün değildi. Belediye, binanın bodrumuna enerji nakil hattı kablolarının makaralarını ve başka birtakım malzemelerini son derece gelişigüzel biçimde depoluyordu. Kapısı, penceresi kırık dökük olduğundan bizler rahatlıkla girip çıkabiliyorduk. Bir defasında çok eskilerden kaldığını tahmin ettiğimiz bir sandık içinde kırık dökük porselen tabaklar ve şarap bardakları bulmuştuk. Aralarında sağlam olan birkaç tabak ve bardağı hatıra olarak alıp büfemize koymuştuk. Bunlardan kırmızı ayaklı bir şarap bardağı halen bizim Bodrum’daki evimizde büfede durmaktadır.
Yine o evde, üst kattaki odalarda iki adet şömine vardı ve o şöminelerin ön tarafındaki yanma bölümüne monte edilen iki adet döküm fireplace (şömine) vardı. Bunlardan bir tanesi tamamen kırılmış ve kullanılmaz haldeydi, diğeri ise bir kenara atılmış pas içinde çürümeye terk edilmiş haldeydi. Yıllar sonra bir gün, Gemlik’i gezerken harabe haline gelmiş bu binanın restore edildiğini gördüm. İçeri girip sorduğumda müze yapılacağını söyleyen işçilere de bir güzel öğlen yemeyi ikram ederek binayı dolaştım. Yeterli araştırma yapılmadığı için restorasyon pek de aslına uygun değildi ama şimdiki kullanım amacına bakılınca “Gemlik Müzesi” olmadığı için benim için sadece üzüntü kaynağı oldu. (Müze olması planlanan yer)

Özlenen sona doğru… Gemlik Belediyesi, Gemlik Tarihini Kültürünü Araştırma ve Yaşatma Derneği ile Gemlik Kadın Girişimciler Derneği tarafından devam eden çalışmalar. Gemlik halkına teşekkürlerimizle.
-
Bursa İl Milli Eğitim Müdürü Ahmet Alireisoğlu geldiği gibi gitti.
-
Erdoğan’dan “411 el kaosa kalktı” Hatırlatması
-
Avanos’ta Kabak Çekirdeği Dolandırıcılığı: “300 Milyon TL Zarar”
-
Ziraat Türkiye Kupası’nda derbi maçları belli oldu
-
Bahis Soruşturmasında 46 Gözaltı Kararı
-
Sultanbeyli Zabıtası Raf Temizliği Yaptı








