DOĞANIN KALBİNDEKİ SESSİZ ŞEHİRDE, TGK’NIN GÜR SESİ YANKILANDI

| Haber Girişi: 1 Kasım 2025 15:35 | Son Güncelleme: 3 Kasım 2025 02:29 A A

Mensubu bulunmaktan büyük kıvanç duyduğum ve Yüksek İstişare Kurulu Üyeliği görevini sürdürdüğüm Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu‘nun, Bolu Gazeteciler Cemiyeti ev sahipliğinde 24-26 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen 29. Başkanlar Kurulu Toplantısı için Gemlik’i ve Gemlik Gazeteciler Cemiyeti’ni temsilen, Başkan Erkan Zambak ile birlikte Bolu’ya doğru yola çıkıyoruz.

3 saatlik yolculuğun sonunda Köroğlu’nun Bolu Beyi’ne meydan okuduğu destana ev sahipliği yapan topraklardayız.

Tarihi Tunç Çağı’na kadar uzanan, Hitit, Frig, Pers, Bitinya, Roma ve Osmanlı medeniyetlerine ev sahipliği yapmış ve her birinin derin izler bıraktığı bir coğrafya. Çok sayıda, han, hamam, köprü, cami, kilise, sur, türbe ve antik kent var şehirde.

Adeta engin denizler gibi ormanları, 200 civarında gölü, milli parkları, akarsuları, termal su kaynakları, kış sporlarına imkân sunan kayak merkezleri ile bir turizm kenti konumda.

Organize sanayi bölgesi ve sanayi sitelerinde, mobilyadan tekstile, gıdadan ilaca, deriden kimyasala, dayanıklı tüketim malzemelerinden ağaç ürünlerine kadar çok büyük bir sektör yelpazesinde ürün üretimi yapılan, bir sanayi şehri de aynı zamanda.

Patatesi ile meşhur, topraklarının büyük bir kesiminde ziraat de yapılan bir tarım şehri hüviyetinde.

Ve İzzet Baysal

Bir hayır insanı olan İzzet Baysal’ın şehrine, şehir insanının ise İzzet Baba’sına olan sevdasının yaşandığı bir şehir.

BOLU DEMEK, İZZET BAYSAL DEMEK

İzzet Baysal’ın adı, İstanbul’da ikamet ettiğim yıllarda, Maslak’ta bulunan ve ismini taşıyan huzurevinin önünden her sabah geçerken okuduğum tabeladan hafızama nakşolmuş.

İzzet Baysal’a bir hayır sahibi demek, aslında hatırasına haksızlık olur. Çünkü onu tarif etmekte yetersiz kalır. Aslında o bir hayır abidesi.

Mimarlık mesleğine gönül vermiş, üniversitede okurken bile çalışmış, kamuda mesleğini icra ederken ayrılarak İstanbul’da bir hırdavat dükkânı ile ticaret hayatına atılmış, azim ve çalışkanlık ile işini zirveye taşıyarak, Avrupalı üreticilere kafa tutan bir sanayici konumuna gelmiş bir isim. Memleketine aşık bir insan. Kurduğu vakıf aracılığı ile hayırlı çalışmaları Bolu’nun dışına taşmış bir gönül insanı.

Bolu’da nereye baksanız onun ismini görmek mümkün.

Kreşler, anaokulları, ilkokullar ve liselerden oluşan tam 43 eğitim kurumunda onun ismi var.

Zirve hizmetlerinden biri olan üniversite, 29 bağımsız binadan oluşan dev bir kompleks.

Sağlık ocakları, sağlık merkezleri, kadın doğum hastanesi ve devlet hastanesinden oluşan 16 tesislik büyük bir sağlık yatırımı silsilesini şehrine kazandırmış.

Binlerce öğrenciye burs vererek eğitim hayatlarını tamamlayabilmelerine katkı sunmuş.

Kurduğu vakıf aracılığı ile bugün bile hala devam eden hayır çalışmalarında vakfettiği maddi değer, 6 milyar Türk Lirası’nın üzerinde.

Vefat ettiğinde kendi üzerine kayıtlı sadece bir tabancası ve telefonu olan, büyük imkân içinde mütevazı bir hayat süren İzzet Baysal, varlığını Bolu’ya armağan etmiş bir isim.

Bolu sokaklarında gezerken, her toplantıda olduğu gibi anı ölümsüzleştirmek için hazırladığım video çekimleri esnasında, çarşıda bir esnafın dükkân camında İzzet Baysal’ın fotoğrafının yer aldığı, güneşten solmuş ve dükkân gibi eski olduğu belli bir afiş fark ediyorum. Detay bir görüntü almak için esnafa eli ile fotoğrafı işaret etmesini rica ediyorum. Yaşlı, aksakallı ve takkeli amca kibarca olmaz diyor ve ekliyor; “Reklama gerek yok. O bizim kalbimizde yaşıyor” diyor. Gerçekten öyle. Zaten afişin üzerinde de “Unutmayacağız” yazıyor. Öyle de olmuş. Unutmamışlar. Hemşehrilerinin hatırasını yaşatabilmek için kendisine özel bir şarkı bile yazdıkları bir isim İzzet Baysal.

2000 yılında 93 yaşında vefat ettiğinde, bakanlar kurulu kararı ile üniversite kampüsündeki anıt mezarına defnediliyor. Ömrünü adadığı şehre ve onu yürekten seven hemşehrilerinin olduğu gibi en büyük eserinin de kalbine.

Yaptığı bunca hayır işine bakınca, aziz hatırasına saygı duymamak mümkün değil.

Eserleri ile her bir ferdinin gönlüne dokunduğu, Bolu halkının medarı iftiharı İzzet Baysal.

Kelimenin tam anlamı ile Bolu demek, İzzet Baysal demek.

KORNA ÇALINMAYAN TARİHİ ŞEHİR

Bolu ziyaretimizin ilk gününde, Bolu caddelerini geziyoruz. İlk durağımız elbette İzzet Baysal Caddesi. Trafiğe kapalı, araç keşmekeşinden uzak, oldukça geniş ve uzun bu caddede yürümek çok keyifli. İki yanda da mağazalar, dükkanlar ve iş hanları var. Birinin içine giriyorum. İçeride ilginç bir mimari ile karşılaşıyorum. Merdiven yok. Han katları arasında dükkanların önünden geçen boydan boya rampalar var. Tek bir merdivene ihtiyaç duymadan son kata kadar çıkıp içeriyi gezebiliyorsunuz. Hanın yarısı terzi dükkânı. Bu da ilgimi çekiyor.

Cadde gezimiz devam ediyor. Köroğlu ve İzzet Baysal heykellerinin önünde hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Cadde sonunda trafiğe açık alana geçiyoruz. İstikametimiz Roma stadyumu kalıntıları.  Gezi rehberimiz soruyor. Hiç korna sesi duydunuz mu? Hayır! Hiç korna sesi duymuyoruz. Hala trafiğe kapalı alanda mıyız diye tereddüt edip etrafımıza bakıyoruz. Ama aktif trafiğin içindeyiz. Üstelik caddede 100’ün üzerinde insan hep birlikte yol alıyor ve belki ara ara trafiği de aksatıyoruz. Ama bir tek korna çalan araç sürücüsü yok. Bizim şaşkınlığımızı gören rehberimiz övünerek “Bolu işte böyledir. Trafikte birbirine saygı duyulan ender şehirlerdendir” diyor. Hakikaten öyle. Yaşadık ve tecrübe ettik.

Şehrin tam da göbeğinde yer alan Tarihi Roma Stadyumu kalıntılarına ulaşıyoruz. 2008 yılında yapılan kazı ile bir kısmı ortaya çıkmış bu eserin, büyük bölümü yerleşim yerlerinin altında olduğu için henüz tamamı gün yüzüne çıkarılamamış.

İkinci durağımız tarihi 650 yıl öncesine dayanan Yıldırım Beyazıt Camii. Zamanında bir külliye olarak inşa edilen bu esreden geriye sadece cami ayakta kalabilmiş. Kütüphane ve medresesi günümüze ulaşmamış. Cami ise 1891’de yanmış, 1944 depreminde yıkılmış ve 1999 depreminden sonra ise zarar görerek, ardından restore edilmiş. Kısacası ilk inşasından sonra üç defa yeniden yapılmış.

Camiye vardığımızda ikindi ezanı okunuyor. Kapısındaki ince taş işçiliği harika. Kitabesi ve sütun başları birer sanat eseri. Cami içini gezdiğimizde muhteşem süslemeler ve kalem işleri bizi karşılıyor. Cami içinde uhrevi ambiyans bizi oldukça etkiliyor.

Ardından caminin hemen yanındaki, geçmişi 220 yıla uzanan ve bugün hala aktif olarak kullanılan Tarihi Yukarı Taşhan‘ı ziyaret ediyoruz. Geniş kanatlı kapılardan hana giriş yapıyoruz. Burada da hediyelik eşya ve antika ürün satışı yapan dükkânların yanı sıra, tarihi hanı gündelik hayatın merkezine koyan berber dükkânından çay ocağına kadar bir çok esnaf da var.

Üst katları gezerken kuyum atölyelerine rastlıyoruz. Burada ziynet eşyası tamir ve üretimi yapan ustaları seyrediyoruz. İlginç bir deneyim oluyor bizim için.

Ancak asıl büyük sürpriz ile han çıkışında karşılaşıyoruz. Cami ve han çevresinde konumlanmış, Tarihi Yukarı Çarşı Esnafı bize özel bir etkinlik planlamış. Geleneksel olarak 700 yıldır her cuma günü gerçekleştirdikleri “Ahi Duası” ritüeline davet ediliyoruz. Cuma günü cuma namazı öncesi yapılan tören bizim için ikindi saatine ertelenmiş. Bölge esnafının bolluk ve bereket için yaptığı duada, biz de onlarla birlikte semaya el açıyoruz. Hayırlı kazançları için dua ediyoruz. TGK toplantılarında o yöreye özel etkinliklere iştirak ediyoruz. Mesela memleketim Konya’da bize özel bir “Sema Gösterisi” tertip edilmişti. Büyülenerek seyretmiştik. Kilis’te bir sıra gecesine katılmıştık. Bu dua etkinliği de saydığım bu anlarda olduğu gibi yöre halkı ile yakın bir bağ kurduğumuz ender zaman dilimlerinden biri olarak anılaşıyor. Çok samimi ve içtendi. 81 ilden gazeteci, Bolu esnafının duasına ortak oldu. Dua sonrası geleneksel çay simit ikramında bulunan esnaf ile sohbet etme fırsatını da yakalamış olduk.

Bolu’nun tarihi rotalarını gezdiğimiz video için TIKLAYINIZ!

YAĞMURLU BİR BOLU SABAHI

Etkinliğin ikinci günü, sabah saatlerinde Bolu bize yağmurla “Merhaba!” diyor.

Kaldığımız otelin müstakil villasının camından baktığımda, dışarıda harika bir manzara olduğunu görüyorum. Yağmur damlaları, çarptıkları sararmış yaprakları ağaçlardan düşürüyor. Toprakla buluşan damlalar ortamın sessizliğini bozuyor. Toprak kokusu odanın içine doluyor. Göğe uzanan ağaçların dalları, bulutların arasından görünmeye çalışan güneşin ışığını süzerken, yağan rahmet için adeta Allah’a teşekkür ediyor.

ÇOK SESLİ BASIN DEMOKRASİNİN TEMİNATI

Bolu’da ikinci günün ilk etkinliği Başkanlar Kurulu Toplantısı.

Türkiye’nin en büyük gazetecilik mesleki kuruluşu olan ve 22 binden fazla basın emekçisinin temsilcisi konumundaki Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu’nun, 29. Başkanlar Kurulu Toplantısı Karpalas Otel’de gerçekleştiriliyor.

Toplantıya 81 ilin gazeteci cemiyetlerinin başkan ve mensupları ile birlikte konfederasyona üye federasyonların temsilcileri ve Medya İşçileri Sendikası temsilcileri de iştirak ediyor.

TGK Başkanı Nuri Kolaylı, MGF Başkanı Mehmet Ergün ve GGC Başkanı Erkan Zambak ile birlikte

BİK – Basın İlan Kurumu’nun uygulamaları, acilen çıkması beklenen basın meslek kanunu ve basın çalışanlarının iş koşulları gibi konular yine toplantı gündemi meşgul ediyor.

Toplantıda konuşan TGK Genel Başkanı Nuri Kolaylı medya sektörünün ve basın emekçilerinin sorunlarını dillendiriyor.

Medya sektörünün son zamanlarda maddi açıdan zor bir süreçten geçtiğini, özellikle yerel basının can çekiştiğini, Basın İlan Kurumu’nun ilan kesme ve ilan hakkının iptali gibi konulardaki adımlarının ve gazete birleşmeleri yönündeki baskısının çok ciddi sorunlar doğurduğunu kaydediyor. Bu durumun çok sesliği ortadan kaldıracağını, bu durumda demokrasiden bahsedilemeyeceğini de hatırlatıyor.

Kooperatif, dernek ve özel eğitim kurumu ilan zorunluluğunun kaldırılmasının, zaten BİK’in resmi ilan için istediği ağır şartlar nedeniyle büyük külfet altında olan yerel basın kuruluşlarının belini daha da büktüğüne işaret ediyor.

BASIN MESLEK KANUNU HEMEN ŞİMDİ

Kolaylı konuşmasında, asla geri adım atılmayacağının altını çizdiği meslek yasası için mücadele etmeye devam mesajı da veriyor. “Olmazsa olmazımız” diye nitelendirdiği meslek yasasının bir an evvel çıkması gerektiğini kaydederken, “Ortada bir meslek yasası olmayınca, eğitimine, bilgisine ve bilgi birikimine bakılmaksızın, ‘Ben gazeteciyim’ diyerek mesleğe başlanabiliyor. Bu yasa gazetecilik mesleğini ve bu mesleği kimlerin yapabileceğini, yeni teknolojik gelişmeler de göz önüne alınarak, bir an evvel çıkarılmalıdır. Böylelikle haber alma özgürlüğünün nitelikli bir şekilde sağlanmasının yolu açılmış olacaktır” ifadelerini kullanıyor.

DERİN YARA KARTALKAYA

Toplantının basına açık kısmında kürsüdeki bir isim konuşması ile dinleyicileri hem aydınlatıyor hem de yaşadığı acı tecrübesi ile aynı zamanda duygulandırıyor.

Toplantıya ev sahipliği yapan Karpalas Otel’in sahibi Emrah Yaman, Bolu Kartalkaya’da 78 kişiye mezar olan Grand Kartal Oteli’nde iki yakınını da kaybeden bir isim.

O kötü olayı anlatırken adeta sesi titriyor. Dehşetli anıyı tekrar yaşıyor. Yangının kendisinde, hem bir kayıp yakını hem de sektör temsilcisi olarak büyük yaralar açtığı çok belli oluyor.

Ama Bolu ve turizm sektörünün belkemiği konaklama tesisleri için umutlu.

Emrah Yaman, Bolu’daki otellerin sadece işletme değil, güvenin vitrini olduğunu vurgulayarak şunları söylüyor: “Bugün sizleri sadece doğasıyla değil, duruşuyla da özel bir şehirde, Bolu’da ağırlıyoruz. Hepiniz, Türkiye’nin sadece en yeşil şehrine değil, en güvenilir şehrine hoş geldiniz. Bu sadece bir iddia değil, defalarca denetlenmiş, her raporun altına alnının akıyla imza almış bir sektörün gerçeğidir. Bolu’daki turizm işletmeleri belki de Türkiye’nin en çok denetlenen işletmeleridir. Ancak biz, denetimden korkan değil, denetimi markasının bir parçası haline getiren bir şehrin turizmci ve yatırımcılarıyız.”

Emrah Yaman, Bolu’da herhangi bir otelin kapısından içeri giren her misafirin, sadece huzuru değil, otel sektörüne güven duygusunu da yeniden kazanacağını söylerken, bunu sağlayan şeyin ise büyük sermayeler değil, büyük bir inanç olduğunu vurguluyor.

Bolu otellerinin imajını korumaya çalışıyor elbette. Ama yaşanan olay çok korkunç ve bir o kadar da sorumsuzluklar silsilelisini içinde barındırıyor.

Yazıyı kaleme aldığım anlarda faciayla ilgili devam eden yargılamalar sonuçlandı ve 20’si tutuklu 32 sanıktan 11’ine adeta ceza yağdı. Otel sahibi, şirket yöneticileri, otel müdürü, Bolu Belediye Başkan Yardımcısı ve itfaiye müdürü başta olmak üzere sanıklara toplam 1998 yıl hapis cezası verildi. Olayda hayatını kaybeden 34 çocuk için her bir sanığa 34’er defa ağırlaştırılmış müebbet, korkunç şekilde hayatını kaybeden diğer 44 kişi için ise yine her bir sanığa 44’er defa 24 yıl 11’er ay ceza verildi.

Bu cezalar ölenlerin yakınlarının gönlünü soğutur mu, toplum vicdanını rahatlatır mı bilinmez. Ama gecenin karanlığında alev topuna dönen otelin ve pencerelerinden sarkıttıkları çarşaflarla kurtulmaya çalışanların görüntüleri bugün bile hala zihinlerdeki canlılığını koruyor.

Yaman kürsüde konuşurken Bolu Valiliği’nin sitesinden, Bolu’da hangi otellerin yer aldığına bakıyorum. Sadece Kartalkaya’daki otellerden üçünün ismi var. Birinin sitesi aktif değil, diğeri ise yangın faciasında 78 kişinin diri diri yandığı Grand Kartal’ın sitesi. Buradaki linke tıkladığınızda ise önünüze simsiyah bir ekran içerisinde siyah bir kurdele çıkıyor.

İşte bu görüntü acının, feryadın ve matemin en çarpıcı simgesi olarak orada duruyor.

Yaşananlardan ders ve bir daha tekrarlanmaması için tedbir alınması halinde bile, yıllarca bir neslin zihnini meşgul edecek bu acının unutulması oldukça güç gibi görünüyor.

Başkanlar Kurulu Toplantısı videosu için TIKLAYINIZ!

YERYÜZÜ CENNETİ GÖLCÜK

Toplantı sonrası bizi harika bir destinasyon bekliyor.

Tabiat güzellikleri ile göz dolduran Bolu’nun en müstesna hazinelerinden biri Gölcük Milli Parkı.

Gölcük Milli Parkı’nda göl ziyareti öncesi öğle yemeğini bölgedeki bir restoranda şömine başında yiyoruz. Her yer orman. Hava adeta ciğerlerimize ayrı bir şekilde doluyor burada. Kiminin nitelikli oksijenden başı ağrımaya başlıyor. O derece kaliteli bir havası var anlayın. Alışık olmayanı çarpıyor. Buradaki hava kalitesinin, İsviçre Alplerindeki hava kalitesi ile aynı özellikleri taşıyan Türkiye’deki birkaç yerden biri olduğunu öğreniyoruz.

Ardından Gölcük Gölü’ne geçiyoruz.

Burası bir yeryüzü cenneti.

Sık ormanların ortasında bir vaha gibi adeta.

Mevsim sonbahar olunca, gölün etrafını saran sık ormandaki ağaçlar, ressam paletindeki renklere inat onlarca renge bürünmüş. Yeşili, kırmızısı, turuncusu, kızılı, sarısı ve kahverengisi. Her birinin farklı tonlarından oluşan onlarca farklı renk. Tam bir renk cümbüşü. Anlatmanın çok zor olduğu, tarifinde yetersiz kalacağınız, “anlatılmaz, yaşanır” cinsten bir çeşitlilik bu. Ağaç denizinde kimi yerde sert kimi yerde yumuşak, renkler arası geçişler var.

Pürüzsüz göl yüzeyine hem ormanın aksi vuruyor hem de her yoğun kar yağışı sonrası “Bolu’da kartpostallık görüntüler kameralara yansıdı” haberlerinde gösterilen o meşhur göl kıyısındaki evin…

Fotoğraf konusunda da alçakgönüllülük yapamayacak kadar tecrübem var. Alanda hatıra fotoğrafı çekenlere destek atmaya başlayınca yine her zaman olduğu gibi iş üstüme yıkılıyor ve bir düğün fotoğrafçısı edasıyla onlarca kişinin fotoğrafını çekmek zorunda kalıyorum. Bu arada sıra kendime gelince o meşhur ikonik göl evi manzaralı pozumu Erkan Zambak çekiyor. Ama ilahi bir lütuf ile ben fotoğraf çekildikten sonra, yoğun sis yüzünden göz gözü görmeyecek bir ortam oluşuyor. Şükür fotoğraf işini fırsatı kaçırmadan hallettik diyorum içimden. Sis basana kadar ben de gölden güzel kareler yakalıyorum.

Son gelişimde göl kıyısındaki elektrikli golf arabalarından kiralayarak yaptığım geziyi bu defa yapamıyorum. Çünkü göl girişindeki tesisler yıkılarak geniş çaplı bir yeniden inşa projesi kapsamında kaldırılmışlar. Nasip bir dahaki sefere deyip sahte cennetten ayrılıyoruz.

Bolu’nun eşsiz manzarasıyla büyüleyen Gölcük Milli Parkı’nın drone görüntüleri için TIKLAYINIZ!

GALA YEMEĞİNDE BOLU PROTOKOLÜ BİR ARAYA GELDİ

Bolu’da son akşamımız. Gala yemeğinde Bolu Solmaz-Ahmet Baysal Öğretmenevi’ndeyiz. Bu bina da Baysal Ailesi’nin Bolu’ya bir armağanı. İzzet Baysal’ın yeğeni Ahmet Baysal tarafından inşa ettirilmiş. O da İzzet Baysal’ın yolunda. Memleketi Bolu’ya kendisi de çok fazla eser kazandırmış. Şu an 90’lı yaşlarında ve İzzet Baysal Vakfı’nın yöneticiliğini devam ettiriyor.

Düzenlenen yemekte menüde elbette yöresel Bolu lezzetleri var. Bakla çorbasını çok beğeniyorum.

Bolu Valisi Abdulaziz Aydın ve Gemlik Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Erkan Zambak ile birlikte

Tüm Bolu protokolü gecede yerini almış. Bolu Valisi Sayın Abdulaziz Aydın bir konuşama yapıyor. Onun da gündeminde 21 Ocak tarihindeki otel yangını var. Bolu’da göreve başladıktan kısa süre sonra gerçekleşmiş olay. Dedik ya bu makus olay Bolu’da herkeste derin izler bırakmış diye. Vali Bey Bolu’nun turistik doğal güzelliklerini sayıyor bir bir. 30 bini aşkın öğrenciye ev sahipliği yapan bir eğitim şehri olduğuna dikkat çekiyor. Sanayi şehri olduğuna vurgu yapıyor. TGK’ya böyle bir organizasyonu Bolu’da düzenlediği için Bolu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mert Minisker’e ise böyle bir etkinliğe aracı olarak, başarılı bir çalışma ile Türkiye’nin dört bir yanından gazeteciler ile kendilerini buluşturduğu için kürsüden teşekkür ediyor.

Kürsüde Cumhuriyet Halk Partisi Bolu Milletvekili Sayın Türker Ateş de bir konuşma yaparak ilginç bilgiler veriyor.

Abant Gölü’nün turizme nasıl kazandırıldığını anlatıyor mesela. Atatürk Bolu ziyareti esnasında Abant’ın fotoğraflarını görür. Çok beğendiği yere gitmek ister ama yol olmadığı için gidemez. Ardından yol yapılması talimatını verir. Sonrasında Ankara’dan gazeteciler davet edilir. Onların bu doğa harikasını haberleri vasıtasıyla tanıtımı sayesinde, bugün bir turizm merkezi haline gelir Abant.

Ateş, kendisinin de TGK’nın bir neferi olarak basın meslek yasasının çıkması adına TBMM’de gönüllü olarak çalışmaya hazır olduğunu söylemesi büyük alkış alıyor.

Bir başka Bolu Milletvekili olan Sayın İsmail Akgül gecikmeli de olsa programa iştirak ediyor.

Bolu Milletvekili İsmail Akgül ile birlikte.

Program sonunda, kısa sürede olsa ayaküstü sohbet etme fırsatını yakalıyoruz. 39 yaşında genç bir vekil. Kendisine bu ziyaretimin Bolu’ya üçüncü gelişim olduğunu, ilkinde Abant Gölü‘nün donmuş yüzeyinde at koşturduğumu, ikinci gelişimde ismimi taşıyan Ömerler Köyü‘nde bir arkadaşımda misafir kaldığımı ve Bolu’nun yaylalarında gezdiğimi anlatınca “Siz Bolulu olmuşsunuz” diye espri yapıyor. Hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Kendi sosyal medya ekibi çektiği fotoğrafı hemen vekilin sosyal medyasında paylaşıyor. Çok hızlılar.

Gala yemeğinin sonunda yapılan şık bir jest ile TGK Genel Başkanı Nuri Kolaylı’ya kendi adını taşıyan bir Boluspor forması hediye ediliyor ve gece toplu hatıra fotoğrafı ile sona eriyor.

DOĞADA OFF-ROAD MACERASI

Bolu’daki programımızın son gününde, organizasyonun finaline yakışır bir etkinlikle Bolu’ya veda ediyoruz.

Bolu’nun doğa harikası coğrafyasının, en güzel köşelerinden biri olan At Yaylası‘na çıkıyoruz. Bolu merkeze yaklaşık 12 km mesafedeki ve 1.250 metre rakımlı yaylaya, orman içinden yaklaşık iki saatlik bir yolculukla ulaşıyoruz.

BOLOFF – Bolu Doğa Sporları ve Offroad Kulübü üyelerinin özel araçları ile gerçekleştirdiğimiz offroad deneyimi oldukça eğlenceli geçiyor.

Doğa, sonbahar manzarasında bütün büyülü güzelliklerini adeta önümüze seriyor. Deneyimli ve usta araç kaptanımız aynı zamanda, dün ziyaret ettiğimiz Gölcük Milli Parkı’nda görevli Şef Cem Suveren. Kendisi BOLOFF’un yönetiminde de yer alan bir isim.

BOLOFF yöneticisi ve Gölcük Milli Parkı görevlisi Şef Cem Suveren ile birlikte.

Kimi zaman ıslak zeminde ilerlemekte zorlanıyoruz, kimi zaman sık ormanlık alanda ağaç dalları arasından yol alıyoruz, kimi zaman da kıvrımlı dik virajlarda çamurla mücadele etmek zorunda kalıyoruz.

Bir ara araçlardan birinin lastik havası düşünce, onun için orman içinde kısa bir mola veriyoruz.

En nihayetinde zevkli bir yolculuk sonrası At Yaylası’na varıyoruz. Burada yılkı atlarını görüntüleme ve bir foto safari yapma imkanını maalesef elde edemiyoruz. Önceki gün bölgeye atları çekmek için yemleme çalışması yapılmasına karşın, atlar çekingenlik gösterip, bize arz-ı endam etmiyorlar. Sağlık olsun diyoruz ve bize özel hazırlanan mangal partisi ile geziyi sonlandırıyoruz.

Off-Road macerasının videosu için TIKLAYINIZ!

BİZDEN SELAM OLSUN BOLU BELEDİYE BAŞKANINA!

Yazıyı okuyup da “Yahu tüm bu etkinliklerde Bolu’nun o meşhur ve ilginç çıkışları ile kamuoyuna mal olmuş belediye başkanı neredeydi?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.

Kendisi organizasyonun hiçbir yerinde yoktu. Biz arasının sadece şehrindeki Suriyeliler ile bozuk olduğunu biliyorduk. Meğer Bolu Gazeteciler Cemiyeti ile de arası iyi değilmiş. Hatta ters düşünce, cemiyet merkezini bulunduğu belediye tesisinden bile çıkarmış. Belediye başkanı olduğunuz şehrin adını taşıyan gazeteciler cemiyeti ile aranız nasıl kötü olabilir?

Türkiye’nin 81 ilinden gazeteci cemiyetlerinin temsilcileri, bunların bağlı olduğu federasyonların temsilcileri, onlarca gazeteci şehrinize gelecek. Üç gün boyunca şehrinizde bulunacak. Kenti gezip görecekler, kendi haber sitelerinde, gazetelerinde ve sosyal medya platformlarında Bolu’ya yer verecekler, temsilcisi oldukları ajanslar vasıtasıyla yüzlerce medya kuruluşuna yine bu haberleri servis edecekler, köşe yazıları ile şehrinizi tanıtacaklar.

Ama siz bu şehrin belediye başkanı olarak cemiyet yönetiminin organizasyon ile ilgili randevu talebine cevap bile vermeyeceksiniz. Onlar gibi yapılan her şeye rağmen kentiniz için kırgınlığı kısa süreliğine bile olsa bir kenara bırakıp, toplantıya veya gala yemeğine iştirak ederek, nezaketen de olsa gelip bir merhaba denemeyeceksiniz. Şehriniz adına iki kelam etmeyeceksiniz. Söyleyecek sözünüz olmayacak. Misafirperverlik göstermeyeceksiniz.

Anlamak çok güç gerçekten.

Gala gecesinde bizleri yalnız bırakmayarak aramıza katılan Cumhuriyet Halk Partisi Bolu Milletvekili Türker Ateş’in anlattığı olay aklıma geliyor. Abant’ın gazeteciler vasıtasıyla nasıl bir turizm noktası haline getirildiğini anımsıyorum.

Yüzümde acı bir gülümseme beliriyor.

TEŞEKKÜRÜN BÜYÜĞÜ BGC’YE

Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu büyük bir aile. Her biri meslek etiği ve evrensel gazetecilik ilkelerini şiar edinmiş meslektaşlarımızın oluşturduğu, güçlü cemiyetler ve onların meydana getirdiği federasyonlardan oluşuyor.

Bu büyük ailenin her bir başkanlar kurulu toplantısında, yeni dostluklar ediniyor, mevcutları pekiştiriyoruz. Parçası olmaktan büyük mutluluk duyduğum Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu ailesinin bir başka güzel organizasyonundan, yine birbirinden harika anılar ve Gemlik‘i bu platformda temsil etmenin kıvancını yaşayarak ayrıldık.

Bolu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mert Minisker ve GGC Başkanı Erkan Zambak ile birlikte.

Her bir detayında büyük emek olduğu aşikâr, titizlikle hazırlanmış bu güzel organizasyon için başta Bolu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı sevgili Mert Minisker‘e, başkan yardımcısı Umut Dura‘ya, kafile sorumlumuz Barış Dinçtürk‘e ve onların nezdinde güler yüzlü tüm ekip üyelerine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu 29. Başkanlar Kurulu Toplantımızda yapılan istişareler ve alınan kararların camiamız adına hayırlı olması temennisinde bulunuyorum.

Velhasıl Bolu, eşsiz doğasıyla, derin tarihiyle, turistik değerleriyle, enfes lezzetleriyle ve güzel insanıyla size muhteşem bir deneyim vadediyor. Ben üç defa yerinde tecrübe ettim. Şimdi sıra sizde. Çıkın çıkın gidin derim.

Gemlik‘ten Köroğlu’nun diyarı Bolu‘ya selam olsun!

Kalın Sağlıcakla.

Köşe Yazıları - 15:35 A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.
MKS - Marmara Kimya Sanayi Borusan Liberal
Kamil Beki Kent Lokantası

SOSYAL MEDYA HESAPLARI

FOTOĞRAF GALERİSİ