SİNEMANIN YENİDEN DOĞUŞU
Yazı dizimizin birinci bölümünde 1950-1974 yıllarını, sinemanın en parlak olduğu ve binlerce kişinin sinema salonlarını doldurduğunu; ikinci bölümünde 1975 yılından 1985 yılına kadar Türkiye’ye renkli televizyon, video ve çoklu uydu kanallarının girmesi ile sinemaların hayatta kalabilmek için istemeseler de kalitesiz, daha az maliyetli, yerli erotik ve uzak doğu filmlerini salonlarında oynatmak zorunda kaldığını, buna razı olmayanların sinemalarını kapattığını ve “Sinemanın çöküşünü” yazmıştık.
Bu ay üçüncü yazımızda “Sinemanın yeniden doğuşu”nu kaleme almaya çalışacağım.
1986-1987 yıllarında Amerikan film firmaları, yaklaşık 10-15 yıldır Türkiye’ye erotik ve Çin filmleri nedeniyle tek kare film satamadıklarının ve büyük bir sinema pazarını kaybettiklerinin farkına vardılar. Kendilerine tekrar pazar yaratmak için çok büyük Amerikan firmaları olan Warner Bros, United Artists, Paramount, Disney gibi dev firmalar, Türkiye’deki hayatta kalmaya çalışan bütün sinemalara davetiye yolladılar ve Beyoğlu Emek Sineması’nda yüzlerce sinemacıya bir çok tavsiye, vaat ve teklifte bulundular.
Sinemaların tekrar eski günlerine dönmesi için, film parası riskinin olmayacağını, kazancın % 50 usulüyle paylaşılacağını vaat eden bu firmalar, bazı sinemalara sadece o firmalarla çalışma şartıyla krediler vereceklerini söylediler.
Bundan sonra Türkiye’de sinema salonları yenilendi. Çok büyük 500-750 kişilik salonlar, üçe dörde bölündü. Aynı sinemada dört salon oluşturup 50-70-90-150 kişilik mini salonlar yapıldı. Ayrı salonlarda aynı anda dört film gösterildi.
1987 yılında pek alışık olmadığımız bir çok sinemada, dünya ile aynı anda Türkiye sinemalarında Rainman, Top Gun, Kokteyl, Batman gibi filmler vizyona girdi. Bunlar sinema salonlarının tekrar dolmasını sağladı.
Bunu gören, bu değişime ayak uydurmak isteyen, sinemanın sadece görüntü olmadığını anlayan sinemacılar, ses ve görüntü sistemlerini yeniledi, ses düzeninin de öne çıkmasını sağladı.
Eski tahta koltukların yerini lüks kumaş koltuklar aldı ve bu sayede sinema müşterilerinin rahat etmesi sağlandı. Hatta fuaye ve tuvaletler sözleşme yapılan Amerikan firma temsilcileri tarafından denetlendi ve yapılması gerekenler ile ilgili sinema salonu sahiplerine tavsiyelerde bulunuldu.
Sinema patronları sinemalarının nihayet eski parlak günlerine döndüğü gördü. Salonlar yine gençler, aileler ve kaliteli sinema müşterileriyle buluştu. Hayatını sinemaya ve sinemacılığa adamış, sinemayı çok seven ben ve benim gibi sinemacılar bu durumdan tabii ki mutluydu.
Bu yeni düzenle sinemaya olan ilgi her geçen gün artarak çoğaldı.
Sinema salonlarının yenilenmesiyle bir zamanlar erotik filmler pazarlayan yerli firmalar da Amerikalılarla rekabete girmeye başladı ve çok kaliteli yerli filmler ortaya çıktı. Şener Şen’in Amerikalı, Eşkiya, yine Mustafa Altıoklar’ın İstanbul Kanatlarımın Altında gibi yapımlarla Türk sineması da pazara katkı sundu ve sinemacılık neredeyse eski günlerini yaşadı.
Sinema bir çok darbeye ve olumsuzluklara rağmen tekrar ayaklarının üzerinde durmaya devam etti.
Bir sonraki yazımızda “Holdingleşen ve Amerikan diktası ile dijitalleşen sinemacılığı” paylaşacağız.
Okuduğunuz için teşekkürler. Saygılar.
-
Rusya’dan Suriye’ye Gözdağı
-
Meteoroloji’den İstanbul’a Uyarı!
-
Sıkıyönetim ilanı Güney Kore’yi karıştırdı!
-
Yenidoğan soruşturmasında 2. dalga operasyonu
-
Mudanya BESAŞ Satış Fabrikası Açıldı
-
İstanbul’da en fazla olayın yaşandığı ilçe belli oldu